Günümüzde kullanılan bir çok yıldızın ismi İslâm menşeilidir. Müslüman astronomlardan ders alan Batı, bugün hâlâ Aldebaran, Algenib, Algol, Atair, Wega, Beteuges, Deneb, Fomalbaut, Rigel gibi İslâm sabit yıldızlarının isimlerini kullanırlar. Bugün astronomi ilmi ile ilgilenen her şahıs, Zenit, Azimut, Nadir, Alhidade ve Theodolit gibi astronomik sembollerin, İslâm astronomisinden kaynaklandığını bilir.
Yunanlar, M.Ö.500’lü yıllarda gökyüzünü geometrik olarak küre şekline en doğru ve en uygun şekilde vermişler, dünyayı ise silindir şeklinde düşünmüşler ve Dünyayı kainatın merkezine hareketsiz olarak bir boşluğa koymuşlardır. M.Ö. 3. Asırda Aristo ise kâinatın merkezine güneşi koymuştur. Astronominin kurucusu Hipparch’a kadar dünya kainatın merkezinde hareketsiz bir şekilde durmaktaydı. Hipparch, kendi döneminden sonra da uzun bir zaman, en dikkatli ve en titiz çalışmaları yapmış en büyük astronomu olarak anılmıştır. Hipparch’tan sonra astronomi ilmindeki ilerleme İslâm dünyasında gerçekleşmiştir. İslâm astronomi bilginleri bu ilme sarılırken, Kur’ân-ı Kerim’ den: “Onlar, semaya dikkatle bakmıyorlar mı? (onun) ve dağların nasıl yaratıldığını anlamıyorlar mı?” (Ğâşiye 16-18) ayetleriyle, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in; “Allah (c.c.) mutlak ve külli bilgisiyle gökleri ve yerleri yaratmıştır; karanlık ile ışık, O’ nun varlığını hatırlatırlar; O’nun ilmi, sema ve dünyayı kuşatmıştır.” (Buhari) hadislerini, araştırmaları için ilke olarak alıyorlardı. Yani astronomi her Müslüman için dini bir mana taşıyor, gök cisimlerinin hareketleri Allah (c.c.)’nun mutlak kudretine delil teşkil ediyordu.
En büyük İslâm astronomlarından biri olan el-Battani : “Yıldızlar ilmi, her insanın, eşyanın kanunlarını öğrenmeye çalışması gibi: dinin de kanun ve nizamlarını bilmek ihtiyacından doğmuştur. İnsanlık yıldızlar ilmi sayesinde Allah’ın birliğini ispâta; O’nun emsalsiz büyüklüğünü, yüce hikmetini, muazzam kudretini ve eserinin mükemmeliyetini idrâke muvaffak olur.” der.
(Avrupa’nın Üzerine Doğan İslâm Güneşi; Singrid Hunke)