Seküler dünyanın tahrip ettiği şeyler içerisinde belki en fazlasıyla hasar gören, Müslümanın vakti kullanma düsturları oldu. “İnsanın eğlenmeye de ihtiyacı var” diyerek ambalajladığımız fuzulî taleplerimiz, ‘tatil’ ve ‘kafa dinleme’ olarak geçti ıstılâhımıza. Fütursuzca zaman harcamayı “İnsanın da dinlenmeye ihtiyacı var” diyerek meşrulaştırdık.
Yukarıdaki ifadeleri okuyanların zihninde “Müslümanın tatili olmaz mı, müminin dinlenmeye hiç mi hakkı yok” şeklinde bir düşünce canlanabilir. Ta’til ifadesi, lügavî kökeni itibarıyla “işsiz kalmak, boş olmak” anlamlarına gelir. Oysa müslümanın işsiz kalması, boş kalması, Kur’ân-ı Kerîm’in fermânıyla bağdaşmaz. Zira Cenâb-ı Hâkk, Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber-i Zîşân (s.a.v.)’e: “O hâlde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul!” (İnşirâh s. 7) buyurmaktadır. Âyet, bir iş tamamlandığında boş kalınıp dinlenilmesini değil, bilakis başka bir işle meşgul olunmasını emrediyor. Kur’ân’da zikredilen ve tavsiye edilen dinlenme çeşidi budur. Bir işi bitirdiğinizde dinlenmek istiyorsak âtıl kalarak değil, iş değişikliği yaparak dinlenebiliriz.
Kur’ân “Hayır işlerinde yarışın” (Bakara s.148) tavsiyesinde bulunurken, Müslümanlar dünyevî şartlarını nasıl daha üst seviyeye taşıyabiliriz he-vesinde yarışmaktalar. Arabası olan, nasıl daha lüks bir binit sahibi olabileceğini düşünürken, evi olan yaşam standartlarını “ultra” üstü seviyelere ulaştırabilmenin mücadelesini veriyor ne yazık ki. Sekülerleşme o kadar kaplamış ki bizi dört bir yanımızdan; âlem-i İslâm’ın kan gölü içerisinde yüzüyor olması, bizim lüks otellerde tatil “keyfimizi gölgelemeye yetmiyor. Tatil kavramının Müslümanların zihninde bir hayli eksen kayması yaşadığı, içinin boşaltılıp batılılaşma egzersizi haline getirildiği hepimizin malumu. Günlük hayatımızda olduğu gibi “tatil” anlayışımıza da çeki düzen vermeye ihtiyacımız olduğu açıktır.
(Basından Derleme)