“Alî b. Ebû Tâlib (r.a.), Enbâr’dan Nehrevân’a dönerken Müsâfir b. Avf b. Ahmer kendisine:
– Ey Mü’minlerin Emîri! Bu saatte yola çıkma, diyerek bir günün üç saatıyla ilgili olarak ona gizlice bir şeyler söyledi.
Hz. Alî (r.a.):
– Muhammed (s.a.v.)’in müneccimi yoktu, ondan sonra bizim de müneccimimiz olmayacak, dedi ve ekledi: Şu kısrağımın karnındakini bilebilir misin?
Müneccim:
– Hesâblarsam bilirim!
Hz. Alî (r.a.): – Senin bu sözünü doğrulayan Kur’ân’ı yalanlamıştır. Zîrâ Allâh: “O saatin (kıyâmetin) ilmi şüphesiz ki Allâh’ın nezdindedir. Yağmuru (mukadder olan vakitte ve mahalde) O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç bir kimse yarın (hayır mı, şer mi) kazanacağını bilmez. Hiç bir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şüphesiz Allâh (her şeyi) bilendir, her şeyden haberdardır” (Lokman s. 34) buyuruyor. Senin ilmine vâkıf olduğun şeyi Resûlullâh (s.a.v.) bildiğini iddiâ etmemişti. Sen, bir kimse hangi saatte yolculuğa çıkarsa başına belâ geleceğini bildiğini iddiâ ediyorsun, öyle mi?
– Evet.
– Senin bu sözlerini doğrulayanın, kötülüklerin kendisinden uzaklaştırılması husûsunda Allâh’a ihtiyâcı kalmamıştır. Böyle birisinin, işini Allâh’a değil sana havâle etmesi ve buna göre davranması gerekir. Böyle bir şahsın da Allâh’a şirk koşanlar gibi olmayacağından emîn olamam. Allâhım, senin şerrinden başka şer, senin hayrından başka hayır yoktur, senden başka ilâh yoktur. Ey müneccim! İşte seni yalanlıyor, tavsiyelerine muhalefet ederek bizi menettiğin saatte yola çıkıyoruz, dedi ve akabinde halka dönerek şunları söyledi:
– Ey insanlar! Şu yıldız bilimleriyle uğraşmayınız. Bunlardan sadece yerin ve denizlerin karanlıklarında yollarınızı bulmanıza yardımcı olacak kısımlarını öğreniniz. Müneccim kâfir gibidir! Kâfir ise cehennemdedir. (M. Yûsuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, 4.c, 362-363.s.)