Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Allâhü Teâlâ’ya kavuşmayı tekzîb edenler, muhakkak ki hüsranda kaldılar. Nihayet kendilerine ansızın kıyâmet eriştiği zaman:“Yazıklar olsun bize, dünyâda taksir ve vaktimizi zayi’ ettik” diyecekler. Günâhlarını arkalarına yüklenecekler. Bakın, ne kötü, o yüklenecekleri şeyler!” (En’am s. 31)
Rivâyet ederler ki, Mü’min kabrinden çıktığı vakit, yüzü ve kokusu güzel bir şey, onu karşılayacak: “Ben, senin sâlih amelinim, gel bana bin; zîrâ dünyâda ben, sana binmiştim” diyecek.
Kâfir de kabrinden çıktığı vakit, yüzü ve kokusu çirkin bir şey onu karşılayacak: “Ben, senin kötü amellerinim, günâhlarınım. Dünyâda sen bana binmiştin, şimdi de ben sana bineceğim” diyecek ve üzerine yüklenecek.
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Biz, onların (o Cennet ehlinin) kalblerini gıllûgıştan temizleriz. (Kalblerinde, dünyâdan kalma, adavet, kin ve hased kâbilinden ne varsa hepsini söküp atarız. Aralarında dostluk ve sevgiden başka bir şey kalmaz). Meskenlerinin altından ırmaklar akar. “(Allâhü Teâlâ’ya hâmd-ü senâ olsun ki, bizi bu nimet ve makâma hidâyet etti. Şâyed hidâyet etmemiş olsaydı, kendiliğimizden bu doğru yolu bulmamıza imkân yoktu. Râbbimiz celle şânüh’ün Resûlleri şübhesiz bize hakla gelmişlerdir” derler. (Cennet’i uzaktan gördükleri vakit) onlara “(İşte, size vâdolunan Cennet budur ki ona, dünyâdaki iyi amelleriniz sâyesinde, mîrâscı kılındınız” diye nidâ olunur. (A’râf s. 43)(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.17-83)