İnanan kimse, ehl-i kıble mensubu hiç bir müslümanı günahı sebebiyle -o günahı helal saymadıkça- tek­fir etmemelidir. Bir müslüman (faraza) yüz bin müslüman kadınla, zina yapsa, yüz bin cana kıysa, yüz bin küp şarap içse -bu günahları helâl addetmedikçe- yine mü’mindir. Nitekim kâfir de hayr u tâatlerin hepsini işlese -Allah (c.c.)’a iman etmedikçe- küfürden kurtulamaz. Demek ki işlediği ma’siyetler de Allah (c.c.)’ı inkâra kalkışmadıkça mü’mini imanından çıkarmaz. Bu dediklerimiz akıl ve fikir yönünden böyle. Bir de nasslara bakalım:
Allah (c.c.), fısk u fücura batmış, ma’siyetlere bulan­mış mü’minlere tevbe etmelerini, kendisine dönmeleri­ni emretmiş, onlara Mü’minler ismini vererek şöyle buyurmuştur.
“Ey iman edenler, tam bir sıdk u hulûsa malik bir tevbe ile Allah’a dönün.” (Tahrim, 8)
Eğer bu kimseler günahları sebebiyle, küfre düşselerdi, Cenab-ı Hakk (c.c) kendilerine: “Ey mü’minler” diye seslenmez. Belki: “Ey kafirler, Allah’a tevbe ediniz” der­di, yine Hak teâla başka bir ayetinde:
“Hepiniz Allah(c.c)’a tevbe edin ey mü’minler. Ta ki korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız.” (Nûr:31)
Bakınız: Adem (a.s.) cennete girince Cenab-ı Hak(c.c): “Şu ağaca yaklaşmayın.” emrini verdi.Fakat Adem (a.s.) eşiyle birlikte yasak ağacın meyvesinden yiyerek ilahî emre karşı geldi, günaha girdi. Allah (c.c.):
“Adem Rabbine karşı geldi de şaşıp kaldı.” (Tâha. 121) buyurmuş da “Adem Rabbine küfretti.” deme­miştir.