Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de “Bunda işin iç yüzüne bakabilen feraset (Anlayışlılık, çabuk seziş) sahipleri için birçok âyet vardır”(Hicr s.75) buyurmuştur. Yani Allâh (c.c.)’ün dostları ve düşmanları üzerinde ortaya çıkardığı alâmetleri iyi bilen kimseler için pek çok ibretler vardır demektir.
Ebû Saîd-i Hudrî (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Müminin ferasetinden sakının.
Şüphesiz o yüce Allâh (c.c.)’ün nuru ile bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16)
Feraset sahibi, Allâh Te’âlâ’nın nuru ile bakar. Bu şöyle gerçekleşir: İlâhî nurların ışığı onun kalbinde parlar, o da bununla gizli mânaları idrak eder, bilir. Bu nur, imana ait bir özelliktir. O nurdan en fazla pay sahibi olanlar, rabbanilerdir (Yani her şeylerini Rablerine veren ariflerdir). Allâhü Te’âlâ âyette, “Rabbânîler (rabbin dostu) olun” (Âli İmrân s.79) buyurmuştur. Yani âlim, hikmet sahibi, bakışı ve ahlâkı ile Hakk’ın ahlâkı ile ahlaklanmış kimseler olun. Onlar hep Hakk ile meşgul olup, halka ait haberlerden, onlara nazar etmekten ve onlarla meşgul olmaktan uzaktırlar.”
Kettânî demiştir ki: “Feraset, yakînin keşfedilmesi ve gaybın gözle görülmesidir. Feraset makâmı, imânın makamlarından yüksek bir makâmdır.”
Feraset, kalpteki imanın kuvveti derecesinde olur. İmanı daha kuvvetli olan kimsenin feraseti de o nisbette keskin ve kesindir.
Şöyle anlatılır: Allâh (c.c.) kendilerine rahmet etsin, İmam Şafiî ile İmam Muhammed b. Hasan (r.aleyh) Mescid-i Harâm’da oturuyorlardı. İçeriye bir adam girdi. Muhammed b. Hasan, “Benim ferasetime göre şu adam marangozdur” dedi. Şafiî de, “Benim tesbitime göre o demircidir” dedi. Durumu adama sordular; adam, “Önceleri demirci idim, şimdi marangozluk yapıyorum” dedi.
(Abdülkerim Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, s.451