Hz. Ömer (r.a.) bir gecede Abdullâh İbn-i Mes‘ud (r.a.) ile teftişe çıkıp bir evde kapısının aralığından bakarak, bir ihtiyar kimsenin önünde şarap gördü. Kapısının üstünden bakarak o kimseye hitâben :
“Senin gibi ihtiyar bir kimsenin bu hali ne aceb çirkin oldu” diye takbih edince, o kimse kıyam ederek, “Ya emire’l-mü’minin! Ben bir isyan ettim fakat sen üç” dedi.
1- Tecessüs ettin. 2- Kapıdan gelmek lâzım gelir iken kapının üstünden baktın. 3- Ve namus ocağım olan haneme baktın” dedi.
Hazret-i Ömer (r.a.) de i‘tirafla “Doğru söyledin beni affet” dedi. O da “Cenâb-ı Hakk affetsin” dedi. Hazret-i Ömer (r.a.) de ağlayarak “Eğer Cenâb-ı Allâh beni afvetmezse veyl bana” dedi. Ol kimse bu kabahatini ehlinden ve veledinden gizli olarak yapmakta imiş. Bu Âyet-i Celîle’nin Meâl-i Şerifi:
“Ey mü’minler! Siz nâsın (insanların) noksanlarını aramayın ve herkesin hatasından bahsetmeyin. Bir kimsenin iffet ve namusuna, ahval-i hususiyesine taallûk eden şeylerde kendi zannınıza ittibâ’ ederek (uyarak) teftişe, ayıbını aramaya kalkışmayın. Allâh’ın setretmiş (örtmüş) olduğu şeyler gizli kalsın” demektir. (Hucurat 49/12)
“Velâ tecessesû” ayet-i celîlesindeki tecessüs de: Bir kimsenin noksanını ve ayıbını aramamakdır.
Bir Hadîs-i Şerîf’de, Sallallahu te’âlâ aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki: “Müslümanların ayıblarını, kusurlarını tetebbû’ etmeyiniz (araştırmayınız). Zira mü’minlerin kusurlarını tetebbû’ eden, taharri eden kimsenin kendi kusuru taharri olunur (araştırılır). Yani başkalarını ayıplayayım derken kendi ayıplanır. Başkalarını rüsvây edeyim derken kendi rüsvây olur.” (Tirmizi)
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s),Musahabe 2, 127-128.s.)