Muhterem Ömer Öztürk ve Edep

Muhterem Ömer Öztürk ve Edep. Muhterem Ömer Muhammed Öztürk’ün sahip oldukları yüksek edep, her muâmelelerinde kendisini gösterir. Kalp kırmaktan son derece kaçınırlar, yakınındaki birinin bir hatasını söyleyebilmek için kalbi kırılmasın, incinmesin diye senelerce bekledikleri olmuştur.


Edep konusunda büyükler şöyle der: “Edebe riâyet etmeyen, sünnetlere riâyet etmeyi kaçırır, sünnetlere uymayı kaçıran farzları ve vacipleri gereği gibi yapmaktan uzaklaşır, farz ve vacip gibi dînin temellerinin yeterince yerine getirilememesi, kişiyi îmanını kaybetme tehlikesine duçar eder. Îmânını kaybedene binlerce vah olsun!” O halde mutlu sona ulaşmanın ana kaynağı, daha doğrusu başlangıç noktası edeptir. Adabın korunması işte bu sebeple büyük önem arz eder.


Edep bir taç imiş nur-i Hüda’dan
Giy ol tâcı emin ol her belâdan


Mısralarının bütün ihvâna ezberletilmesini emreden Hz. Sâmi (k.s.)’un hayrul halefi olan Muhterem Ömer Muhammed Öztürk’ün hayatı her konuda üstün bir edep dairesi içinde geçmektedir. Sohbetlerinde şöyle buyurmuştur:
“Büyükler, “İslâm’ın altıncı şartı edeptir.” derler. Bununla İslâm’ın 5 şartına bir şey eklemiş olmuyorlar. Ancak bu beş şartın hakkıyla yaşanabilmesi için edep kurallarına riâyet edilmesi gerektiğini söylemiş oluyorlar. İslâm edepler manzumesidir.” buyurarak edepten çok sık bahsederler.


Muhterem Ömer Muhammed Öztürk’ün sahip oldukları yüksek edep, her muâmelelerinde kendisini gösterir. Kalp kırmaktan son derece kaçınırlar, yakınındaki birinin bir hatasını söyleyebilmek için kalbi kırılmasın, incinmesin diye senelerce bekledikleri olmuştur. Allâh Resûlü (s.a.v.)’e karşı edepleri ise bambaşka bir dikkat ve ciddiyetle tecelli etmektedir. Sohbetlerinde şöyle buyurmuşlardır:


“Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’e karşı en ufak bir saygısızlıkta bulunulmamalıdır. Resûlullâh (s.a.v.)’in kendisi, ebeveyni, zevceleri, çocukları, ehl-i beyti, sahâbesi için değil Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’i sevenler için dâhi dikkatli, edepli, temkinli ve saygılı bulunması gerektiğini beyan etmiştir. Hz. Mevlâna Celâleddin Efendimiz: “Ya Resûlullâh (s.a.v.), ben ağzımı bin kere misvaklarım, bin kere miskle, amberle yıkarım, yine de bu ağzı senin mübârek ismin olan Muhammed (s.a.v.)’i anmaya layık göremem.” buyurmuşlardır.


(Hakk Yolda Kılavuz Ömer Muhammed Öztürk, 248.s.)