Bir peygamberin nübüvvetini doğrulamak için Allâhü Te’âlâ’nın onun elinde göstermiş olduğu tabiat üstü hallere mucize denir. Allâhü Te’âlâ mucizeyi peygamberlerde peygamberlik dâvası ettikleri zaman yaratır. Peygamberleri dâvalarında doğrulamak içindir.
Mucizenin şartları:
Allâhü Te’âlâ yaratır, yani meydana getirir. Âdete muhalif olur. Ona karşı koymak imkânsız olup, insanlar âciz kalır. İnsanların istemeleri üzerine olur. İstekte açıklık şart değildir. Karine (ipucu) kâfidir. İsteklerine uygun olur. Peygamberlik davasından evvel olmaz, çok sonra da olmaz. Biraz geç olması engel teşkil etmez. Mucize, peygamberi davasında yalancı etmez.
Allâhü Te’âlâ’nın evliya kullarında yarattığı olağanüstü hale ise keramet denir. Onlara ikram için, derecelerinin yüksek olduğuna işaret için, ilimde ve amelde kuvvetleri ve metanetleri artması içindir. Keramette peygamberlik davası ve velinin kendi kastı yoktur. Mucizeden bununla ayrılır. Seleften ve haleften tevatür ile o kadar kerametler bildirildi ki, asla inkâr ve şüphe etmeye mecal kalmamıştır. Evliyânın kerameti tâbi olduğu peygamberin mucizesi olur.
İmâm Ebû Hanîfe (r.a.) şöyle buyurdular ki: «Eğer evliya âlimlerden olmasa, hiç velî bulunmazdı». Yani evliyalık için şeriat ilimlerini bilmek şarttır.
Evliyalık, çalışarak elde edilir. Her mü’min ibâdeti kadar velayet [evliyalık] kazanır. Bazı mülhid taifeleri sandılar ki, bazan velî olan bir kimse, bazı peygamberlerden üstün olur. Velîlerin derecesi, peygamberlerin derecesine yetişemez. Zira peygamberlik bütün kemâllerden üstündür. Peygamberler (a.s.) Allâhü Te’âlâ’nın vahyine emîn olup Allâhü Te’âlâ’nın şeriatini bildirenlerdir. Ümmetlerini irşâd ve terbiye ederler. Onların irşâd ve terbiyesiyle ümmetlerinden nice velîler yetişir.
(Ahmed Kadızâde, Birgivi Vasiyetnamesi Kadızâde Şerhî, s.66-87)