“Eksiklikten uzaktır O Allah ki, geceleyin kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüttü. Gerçekten O işiten (ve) görendir.” (İsrâ s.1)
Açıkça İsrâ mûcizesini bildiren bu âyet-i kerîme, İsrâ’nın uykuda değil de uyanıklık hâlinde gerçekleştiğine ve ruh ile cesedin birlikte bulunduğuna açık bir delîldir. İşte bu İsrâ mûcizesine âyette geçtiği ve sahih hadîslerde anlatıldığı şekilde inanmak vâcibtir. Mi’râc’a gelince bu semavî bir yolculuktur. Sahih hadîslerle sâbittir, ilgili hadîslerin tamamı tevâtür ifâde etmektedir. Nebî (s.a.v.) “Yatsı namazını sizin yanınızda kıldım, sonra Beytü’l-Makdis’e gidip namaz kıldım. Sonra gördüğünüz gibi, sabah namazını da sizinle beraber Mekke’de kıldım” buyurmuştur.
İsrâ ve Mi’râc, Nebî (s.a.v.)’in, en büyük mûcizelerindendir. İlgili âyet ve hadîslerde anlatıldığı şekilde, bu gece Nebî (s.a.v.) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gitmiş, buradan semâlara çıkmışlar, Hz. İbrahim (a.s.)’la buluşup görüştüğü yedinci kat semâdan daha ötelere giderek nihâyet Sidre-i Müntehâ’ya ulaşmışlardır. Cennete girmiş, cehennemi görmüştür. Rabbi ile söyleşmişler; ondan vâsıtasız emirler ve hediyeler almışlar, ona münâcatta bulunup ümmeti için duâ ve niyaz eylemişler, ondan rahmet, hidâyet ve lütûflar dilemişlerdir. Burada hiçbir peygambere ve meleğe nasîb olmayan ilâhi bir yakınlığa ermişler; yüceler yücesi Allah (c.c.)’nun nûrunu, belki de kendisini görmüşlerdir. O derece yakınlaşmışlardır ki, izzet ve ceberrût sahibi Allah (c.c.) ile kendisi arasında iki kavs (yay) arası kadar, hatta bundan daha az bir mesafe kalmıştır. Böylesine bir yakınlıktan, böylesine bir müstesnâ ve münezzeh huzurdan ayrılırken de, ümmeti için üç büyük hediye (Beş vakit namaz, “Âmerrasûlü..” ile başlayan âyetler ve şirk koşmamak şartı ile ümmetinin cennete gireceği müjdesi) almışlar, dönüşünde bunları da ümmetine teblîğ etmiş ve müjdelemişlerdir.
Açıkça İsrâ mûcizesini bildiren bu âyet-i kerîme, İsrâ’nın uykuda değil de uyanıklık hâlinde gerçekleştiğine ve ruh ile cesedin birlikte bulunduğuna açık bir delîldir. İşte bu İsrâ mûcizesine âyette geçtiği ve sahih hadîslerde anlatıldığı şekilde inanmak vâcibtir. Mi’râc’a gelince bu semavî bir yolculuktur. Sahih hadîslerle sâbittir, ilgili hadîslerin tamamı tevâtür ifâde etmektedir. Nebî (s.a.v.) “Yatsı namazını sizin yanınızda kıldım, sonra Beytü’l-Makdis’e gidip namaz kıldım. Sonra gördüğünüz gibi, sabah namazını da sizinle beraber Mekke’de kıldım” buyurmuştur.
İsrâ ve Mi’râc, Nebî (s.a.v.)’in, en büyük mûcizelerindendir. İlgili âyet ve hadîslerde anlatıldığı şekilde, bu gece Nebî (s.a.v.) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gitmiş, buradan semâlara çıkmışlar, Hz. İbrahim (a.s.)’la buluşup görüştüğü yedinci kat semâdan daha ötelere giderek nihâyet Sidre-i Müntehâ’ya ulaşmışlardır. Cennete girmiş, cehennemi görmüştür. Rabbi ile söyleşmişler; ondan vâsıtasız emirler ve hediyeler almışlar, ona münâcatta bulunup ümmeti için duâ ve niyaz eylemişler, ondan rahmet, hidâyet ve lütûflar dilemişlerdir. Burada hiçbir peygambere ve meleğe nasîb olmayan ilâhi bir yakınlığa ermişler; yüceler yücesi Allah (c.c.)’nun nûrunu, belki de kendisini görmüşlerdir. O derece yakınlaşmışlardır ki, izzet ve ceberrût sahibi Allah (c.c.) ile kendisi arasında iki kavs (yay) arası kadar, hatta bundan daha az bir mesafe kalmıştır. Böylesine bir yakınlıktan, böylesine bir müstesnâ ve münezzeh huzurdan ayrılırken de, ümmeti için üç büyük hediye (Beş vakit namaz, “Âmerrasûlü..” ile başlayan âyetler ve şirk koşmamak şartı ile ümmetinin cennete gireceği müjdesi) almışlar, dönüşünde bunları da ümmetine teblîğ etmiş ve müjdelemişlerdir.
(İmâm Celaleddin-i Suyûtî, Hasâisü’l Kübrâ, 273-310.s.)
27 Recep 1438, Mevlâna Takvimi