Mezhebe uymayı kabul etmeyen bir şahısla aramızda şöyle bir diyalog geçmiştir: Ben: “Allâh (c.c.)’un hükümlerini anlamadaki metodun nedir?” O: “Müctehid imamların konuyla ilgili sözlerine bakar ve aralarından Kitap ve Sünnete yakın olanını tercih ederim.” Ben: “Diyelim ki elinde beş bin lira var, bu paralar kasanda altı ay kaldı, bu malların zekâtını ne zaman verirsin?” O: “Birader bu dini bir meseledir, hazırlıksız olarak cevap verilecek cinsten kolay bir iş değildir. Mutlaka üzerinde çalışmak, tetkik etmek ve araştırmak gerekir.” Ben: “Pekala, Müslümanların müctehid imamların serdettiği delillere başvurarak bunlardan Kitap ve Sünnet’e en uygun olanını tercih etmeleri gerekir mi?” O: “Evet” Ben: “Bu demektir ki bütün insanlar mezhep imâmlarının sahip olduğu ictihâd kudretine sahiptirler. Hatta bunlar daha büyük ve daha mükemmel bir güç ve kudrete sahiptirler. Çünkü müctehid imâmların görüşleriyle alâkalı bir hükme varabilenler veya Kitap ve Sünnet’i esas alarak bu hususta bir hükümde bulunabilenler, şüphe yok ki o müctehid imâmların tamamından daha bilgilidir.”
Mezhebi kabul etmeyen insanlar, müslümanların müctehid imâmlardan herhangi birini taklid ederek helâl ve haramla ilgili hükümleri öğrenebileceği bu kitaplardan uzaklaştırmak suretiyle, ictihâd etmek ve şeri delilleri araştırmak ve incelemekle yükümlü tuttuğunuz zaman, bu müslümanlara açıkça şöyle demiş olursunuz: Allâh (c.c.)’nın hükümleriyle ilgili herhangi bir problemle karşılaştığınızda kendi şahsi kanaatiniz yönünde hareket etmeniz yeter. İnsanların tamamını imar projelerinde mühendislere, sağlıkla ilgili problemlerinde doktorlara başvurmamaya, onlara güvenmemeye ve sözlerini kaâle almamaya davet etseydik, insanların hepsini bu mütehassıslara başvurmadan kendi ictihâdları ve bir takım araştırmalardan sonra kendilerinde oluşan kanaaatleri doğrultusunda hareket etmeye çağırsaydık, insanlar da bunu kabul etselerdi ne olurdu? Her şey altüst olur, kargaşa meydana gelir, insanlar evleri yapacağım derken yıkarlar, doktorluğa hevesleneceğim derken kendi canlarından olurlardı. Uzmanlık gerektiren dünyevi konularda bu hâller oluşursa, bunlardan daha hassas ve ciddi olan dini hükümlerde nasıl bir durum ortaya çıkacağını anlamak zor değildir.(Said Ramazan El-Bûti, Mezhepsizlik Bidattir, s.131-132)