Kabirleri ziyâret birkaç kısımdır.
Birinci kısım: Sâdece ölümü ve âhıreti hatırlamak için
olur. Bunda, sâhiplerini tanımadan sâdece kabirleri görmek
kâfidir. Burada, onlar için af ve mağfiret dilemekten
başka bir maksad yoktur. Bu ise müstehâbdır. Çünkü
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Kabirleri ziyâret ediniz!
Bu ziyâretler, sizlere âhiret gününü hatırlatır” buyurdu.
Şöyle ki; insan bir kabri gördüğü zaman, ölümü ve ölüm
sonrasını hatırlar. Bu ise, insanın ibret ve nasîhat almasına
vesîle olur.
İkinci kısım: Kabirlerin sâhiplerine duâ etmek için
ziyâret etmektir. Bu, Resûlullâh (s.a.v.)’in Bakî kabristanında
bulunanları ziyâret etmesi ile sabittir. Bu, her müslüman
için müstehâbdır.
Üçüncü kısım: Kabir sâhbi velîlerden bir kimse ise bereketlenmek
için olur.
Dördüncü kısım: Kabir sâhibinin hakkını edâ etmek için
olur. Bir kimsede başkasının hakkı varsa, o kimsenin, o
hakkı olan şahsa hem sağlığında hem de vefâtından sonra
iyilik yapması gerekir. Vefâtından sonra o şahsın kabrini
ziyâret etmek bu iyiliklerdendir. Kabri ziyâret etmek meyyite
merhâmet ve acıma ma’nâsını da taşır. Meyyit, kabrinde
bulunduğu müddetçe, dünyâda iken sevdiği bir kimse onu
ziyâret ettiği zaman, bundan sevinir ve teselli bulur.
Resûlullâh (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfte; “Bir kimse, bir
tanıdığının kabrine uğrayıp selâm verse, meyyit (ölü)
onu tanır ve cevap verir. Tanımadığı meyyite selâm verirse,
meyyit sevinir ve cevap verir” buyurdu.
Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir: “Nebî (s.a.v.) Baki mezarlığına
çıkıyor ve orada yatan ölülere duâ ediyordu.
Resûlullâh (s.a.v.)’e bu durumu sorduğunda Resûlullâh
(s.a.v.): ‘Ben onlara duâ etmekle emrolundum’ buyurdu.”
(Müslim) (İmâm-ı Sübkî, Şifâüs-Sikâm fî Ziyâreti Hayri’l-Enâm)