Bilindiği üzere, kulun Allâh (c.c.)’a şükrü, secde, oruç, sadaka, Kur’ân-ı Kerîm okumak gibi çeşitli ibâdetlerle olur. Hz. Mûsâ (a.s.)’ın ümmeti, Hz. Mûsâ (a.s.)’ın kurtulması ve Fir‘avn’ın boğulması nimetini onlara ihsân eden Allâh (c.c.)’ya oruç tutarak fiilî şükürde bulunmuşlardır. Müslümânlar da onlar için en büyük nimet olan Allâh Resûlü (s.a.v.)’in mevlîdini çeşitli ibâdetlerle Allâh (c.c.)’ya şükrederek ihyâ etmektedirler. Bazı âlimler, Mevlîd’in Hz. Mûsâ (a.s.) ile ilgili hâdiseye uygunluk arz etmesi için Allâh Resûlü (s.a.v.)’in doğumunun tesbit edilmesi ve şükrün özellikle o gün dışa vurulması gerekir demektedir. Fakat şükrün yerine getirilmesi için yapılacak ibâdetler için bir gün söz konusu olmadığından Mevlîd’i de gün ile sınırlamak doğru olmaz.
Allâh Resûlü (s.a.v.) pazartesi günü tuttuğu orucun gerekçesini açıklarken: “Bugün dünyaya geldim” buyurmuşlardır. Buna göre Mevlîd-i Nebî’yi ilk ihyâ eden, o gün oruç tutarak Allâhü Te‘âlâ’ya şükreden Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’dir.
Günümüzde Müslümânların mevlîd merâsimleri şekil açısından bazı farklılıklar arz etse de Aşûre ve Pazartesi günleri Efendimiz (s.a.v.)’in tuttuğu oruçların gâyesi ile tamâmen örtüşmektedir. Zîrâ hepsi ilâhî rızâyı kazanmak için îfâ edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm Müslümânlara, İslâm’ın ulvî değerleriyle meşru ölçüler çerçevesinde sevinmeyi tavsiye etmektedir: “De ki: ‘Allâh’ın lütuf ve rahmetiyle; yalnız bunlarla sevinsinler.’ (Yûnus s. 58) Allâhü Te‘âlâ mü’mînlere “rahmet”le sevinmelerini emretmektedir.
Efendimiz (s.a.v.), şu Âyet’in delâlet ettiği gibi bizzât rahmettir: “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ s.107) Nitekim İbn Abbâs (r.a.) “rahmet” kelimesini, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) olarak tefsîr etmiştir. Mü’minler Allâh Resûlü (s.a.v.)’in varlığıyla her zaman sevinç duyarlar. Fakat doğduğu ay ve gün sevinç daha yoğun bir şekilde yaşanır.
(İnkişaf Dergisi, 10. Sayı, s.34-39)