Hz. Mevlana’nın biricik oğlu Sultan Veled’e etmiş olduğu bugün de tazeliğini muhafaza etmekte olan öğütleri onun şahsiyetinin özü ve özetidir.
Hz. Mevlânâ oğluna der ki: Bahâeddin! Eğer daima cennette olmak istersen, herkesle dost ol, kimsenin kinini yüreğinde tutma! Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma! Merhem ve mum gibi ol, iğne gibi olma!
Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma! Çünkü bir adamı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun. İşte o sevinç Cennetin tâ kendisidir.
Eğer bir kimseyi düşmanlıkla anarsan, dâima üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da Cehennemin tâ kendisidir.Allah (c.c.)’nun sevgisini de onun azîz isimleriyle elde etmek mümkündür. Kalbinde arınma ne kadar çok olursa, Allah (c.c.)’nun nurunun parlaklığı da kalpte o nispette fazla olur. Niketim, ekmekçinin tandırı ne kadar sıcak olursa, o kadar ekmek alır. Soğuk olunca ekmek almaz.
Hz. Mevlânâ, dostlarına ve aile efradına, bu dünyadan göçeceğine üzülmemelerini söylüyordu; fakat onlar, bedenen de olsa, bu ayrılığı kabullenemiyorlar, ağlayıp inliyorlardı. Hz. Mevlânâ’nın hanımı, Hz. Mevlânâ’ya hitâben: “Ey âlemin nuru, ey âdemin canı! Bizi bırakıp nereye gideceksin?” diyerek ağlıyor ve ilâve ediyordu: “Hudâvendigâr Hazretleri’nin dünyayı hakikat ve manalarla doldurması için üç yüz veya dört yüz yıllık ömrünün olması lazımdı.”
Hz. Mevlânâ da cevaben;
“Niçin? Niçin? Biz ne Firavun ve ne de Nemrûd’uz, bizim toprak âlemiyle ne işimiz var, bize bu toprak âleminde huzur ve karar nasıl olur? Ben, insanlara faydam dokunsun diye dünya zindanında kılmışım; yoksa hapishane nerede ben nerede? Kimin malını çalmışım? Yakında Allah (c.c.)’nun sevgili dostunun, Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in yanına döneceğimiz umulur.” dedi.
(Hz. Mevlânâ Hayatı ve Şahsiyeti s. 40)