Seleme b. Eslem (r.a.) anlatıyor: “Sa‘d b. Mu‘az (r.a.)’in vefâtı dolayısıyla kapının önünde beklerken Allâh Resûlü (s.a.v.)’in geldiğini gördüm. Biz de ardından içeri girecektik. Resûlullâh (s.a.v.) içeri girdi. Evde üzeri örtülmüş olan Sa‘d (r.a.)’in cenâzesinden başka kimse yoktu. Allâh Resûlü (s.a.v.)’in, omuzlar arasından atlıyormuş gibi ilerlediğini gördüm. Onu böyle görünce yerimde durdum. Zâten bana da: “Yerinde dur!” diye işâret buyurdu. Bunun üzerine ben arkamda bulunanları da geri çevirdim. Resûlullâh (s.a.v.) bir süre oturduktan sonra dışarı çıktı. “Yâ Resûlullâh (s.a.v.)! İçerde kimseyi göremediğim halde Senin, omuzlar arasından atlıyormuş gibi yürüdüğünü gördüm” dedim. Resûlullâh (s.a.v.): “Oturacak bir yer bulamadım, nihâyet meleklerden biri bir kanadını çekti de oraya oturdum” buyurdular.
Resûlullâh (s.a.v), Sa‘d b. Mu‘az (r.a.)’i kastederek ikide bir: “Ey Ebâ Amr! Sana kutlu olsun! Ey Ebâ Amr! Sana kutlu olsun!” diyordu.
Resûlullâh (s.a.v), Sa‘d b. Mu‘az (r.a.)’in vefâtı dolayısıyla: “Allâh (c.c.)’a yemîn ederim ki Mu‘az oğlu Sa‘d’ın cenâzesine katılmak üzere yeryüzüne daha önce ayak basmamış yetmiş bin melek inmişti” buyurmuş ve defnedildiği zaman da şöyle demişti: “Sübhânallâh! Eğer birisi kabrin sıkıştırmasından kurtulsaydı Sa‘d da o sıkıştırmadan kurtulurdu.”
Hasan-ı Basrî (r.âleyh) anlatıyor: “Sa‘d b. Mu‘az (r.a.) iri yapılı, etine kemiğine dolgun bir adamdı, tabutu ardından yürüyen münâfıklar: “Bugüne kadar biz bundan daha hafîf bir adam görmedik” dediler ve bu hafîfliğinin de yahudî Kurayza oğulları aleyhinde verdiği kararının bir netîcesi olarak husûle geldiğini belirttiler. Onların bu lâkırdıları Resûlullâh (s.a.v.)’e aktarılınca şöyle buyurdu: “Rûhumu elinde tutan Allâh’a yemîn ederim ki Sa‘d’ın tabutunu melekler taşıyordu.”
(M. Yûsuf Kandehlevî, Hayâtüs-Sahâbe, c.4, s.251-252)