Meal, namazda okunulan surelerin manasını düşünebilmek için bir vesiledir. Meal okunması başlı başına bir amaç değildir. Bu yüzden de meal, ayrıca “güzel” okunması, ezberlenmesi gereken bir metin değildir. Hatta bu, amaçtan bir sapma sonucunu verir. Sonuçta meal, meali yapanın Allâh’ın kelamından anladığıdır, Allâh’ın kelamının kendisi değildir.
Bazılarının, Kur’ân okumanın yanı sıra, “güzel meal okuma ve ezberleme yarışması” da düzenleyerek, işi “anlama”dan “okuma”ya kaydırdıkları görülmektedir. Kur’ân’ın aslını güzel okumanın kendine özgü kuralları mevcuttur ve “Kıraat” başlı başına bir ilimdir. Meal ise öyle değildir.
Şâyet mesele “anlamak” değil de “okumak” ise, Kur’ân’ın aslını okumak daha iyidir. Çünkü bu takdirde, mana anlaşılmasa bile sevap alınır, ayrıca Kur’ân’ın lafzı insana manevi bakımdan faydalar sağlar. Anlamak, okumaktan başka bir şeydir. Kur’ân’ın yalnızca mealini okumak, âyetlerdeki lugat ve belâgat yönünden incelikleri ve iniş sebepleri bilinmediği için yanlış anlaşılmalara neden olabilir. Bu sebeple yüzyıllardır Müslümânların çoğunluğunun teveccühünü kazanmış büyük müfessirlerin tefsirlerini okumak daha uygun olacaktır.
…Biz, insanlar Kur’ân’ın manasını anlamasın demiyoruz. Biz diyoruz ki, insanların yanında diledikleri zaman başvu-racakları ve kısa bir tefsir gibi mütalaa edecekleri bir Kur’ân meali bulunsun. Bir şartla ki, bu meali Kur’ân olarak kabul etmesinler; onu namazlarda, mescidlerde, toplantılarda, evlerde Kur’ân yerine okumasınlar.
Mealin Kur’ân’ın aslı kadar önemli ve okunması değerli bir metin olarak görülmesi son derece sakıncalıdır. Halbuki işte tam da bu, Kur’ân’ın aslının ihlali, küçümsenmesi ve bir beşerin yazdığı metinle aynı muâmeleye tâbi tutulması ola-rak görülebilir.”
“Biz onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik ki anlayasınız.” (Yusuf s. 2)
(Şeyhülİslâm Mustafa Sabri Efendi, Kur’ân Tercümesi Meselesi, s.27)