Memleketimizde yaşayan Müslümanlar olarak çoğunluğumuzun bağlı bulunduğu itikadî mezheb olan Mâturîdîliğin ve İmâm Mâturîdî (rh.a)’in yeterince bilinmiyor olmasından dolayı farklı hatta birbirine zıt Mâturîdîlik takdimleri yapıldığı görülmektedir. Bir mü’minin üzerinde en çok titizlik göstermesi gereken mesele de şüphesiz imân mevzularıdır.

İmâm Mâturîdî ve Mâturîdîlik, Ehl-i Sünnet itikadını aslî muhtevasıyla idrak etmenin kapısıdır. Mutezilî (mücerred akılcı) kabulleri ve temayülü meşrulaştırmanın yahut bu itikadı perdelemenin vasıtası değil! Nitekim bugün Mâturîdîlik adı altında sunulan yahut kendisini Mâturîdî olarak takdim edenlerin; Nüzûl-i İsa (İsa (a.s.)’ın tekrar yeryüzüne inişi), kabir azabı, cennette Allâh (c.c.)’un görülmesi, şefaat vb. itikadî esasları inkâr ettiklerini görmek mümkündür. Hâlbuki Mâturîdî eserler ortadadır. Sevadü’l-Â’zam’dan, Akidetü’nNesefîyye’ye, Emâlî’den, Kaside-i Nûniyye’ye herhangi bir akide metnini alıp teyid edebiliriz ki Mâturîdîlik bu esaslara itikat eder inkâr değil. Dolayısıyla kendisini Mâturîdî olarak takdim eden bir kimse bu gibi akidevî meseleleri inkâr ediyorsa ya intisâbını veya iddiasını gözden geçirmelidir.

Mâturîdîlik ile Mutezile’yi aynılaştırmak ve hakiki Mâturîdîliği örtmek, bu mezhebi doğru anlamamızın önündeki bir diğer engeldir. Teknik uzantılarında birbiriyle hiç uzlaşamamış ve uzlaşamayacak iki mezhebi en nihayetinde ikisi de akılcı basitliğinde ve aynılığında sunmak bu mezhebe karşı işlenen en kötü cinayetlerdendir. Hâlbuki ahir ömrünü Mutezile’ye reddiyeler ile geçirmiş Mâturîdî âlimlerin böyle sunulması yanlıştır. (Maturidilik günümüzde bâtıl ideolojileri meşrulaştırma operasyonunun, tasavvuf karşıtlığının ve dinde modernist anlayışın istismârına maruz kalmış bir kavram haline gelmiştir. Cenâb-ı Hâkk, itikadi mezhebimiz olan Maturidiliği doğru şekilde öğrenmeyi ve bu itikad üzere ölmeyi cümlemize nasib etsin.)

(Melikşah Sezen, Furkan Dergisi, Sayı 61)