Hanefî imamlarından Muhammed ibni Abdül Melik el Buharı Sultan’a hitaben: «Sen bir din için savaş ediyorsun ki Cenâb-ı Hak onu muzaffer ve diğer dinlere galib kıla­cağını va’d buyurmuştur. Umulur ki Cenâb-ı Hak bu zaferi senin nâmına yazmıştır. Cuma günü öğleyin düşmanla buluş ki, o zaman mü­cahitler türbede dua ederler. O saatte dualar icabete yakındır» dedi. O saat geldiğinde Sul­tan Alp Aslan askeriyle namazını kıldı. Dua etti. Onlar da âmin dediler.Askere hitaben: «İsteyen geri dönsün, Bu­rada Sultan yoktur. Ben de sizin gibi neferim» dedi. Yayını attı. Yalnız kılıç ve topuzunu al­dı. Kendi eliyle atının kuyruğunu bağladı. As­kerler de bu harekete uydu. Beyazlar giyindi  «Maktul olursam kefenim budur» diyerek güzel koku süründü. Bir nefer gibi ileri hareket etti. Askerler de ona tâbi oldular. Rumların dağ­lar, sahralar almaz ordusuna yaklaştıklarında Alp Aslan kükremiş, aslan gibi düşmanlar üzerine hücum edince, askerler de düşman or­dusunun içine daldılar. O sırada şiddetli bir rüzgâr çıktı ve tozu toprağı birbirine kattı. Göz gözü görmez oldu. Rumlar bozuldu. Dereler düşman lâşeleriyle doldu.