Mal sevgisinin sebebini üç şeyde toplayabiliriz:

Birincisi, evlât ve akrabaya fazlaca düşkün olmaktır. Bunun ilâcı, evlât ve akrabayı yaratan, onlarla beraber onların rızkını da yaratmıştır, gerçeğini düşünmektir. Nice çocuklar var ki babalarından herhangi bir mala vâris olmamış, fakat hal ve durumu, büyük bir servete vâris olan kimseden daha iyidir.

Ayrıca şöyle düşünmek gerekir. Eğer müttakî kimseler ise, Allâh (c.c.), onlara kâfidir. Bir hadîs-i kudsîde şöyle buyuruluyor: “Ey dünya! Bana hizmet edene hizmet et, sana hizmet edene zahmet ver.” Yok, eğer onlar fâsık kimseler ise, onun bırakacağı mal ile isyân ve günâha güç bulacaklar ve işleyecekleri zulüm ona da dönecektir.

İkincisi, malın mevcudiyetiyle lezzet almak, zevk duymak ve onu elinde çevirip sevgisini kalbin derinliğine yerleştirmektir. O kadar ki, nefsi o maldan yemeye veya sadaka olarak bir şeyler vermeye razı olmaz. Bu sebep, kalbî bir hastalıktır ki, ilâcı bir hayli zor bulunur. Zira bunun ilâcını kabul etmek için cimriliği ve cimriyi yerer mahiyetteki haberleri iyice düşünmek lâzımdır. Aynı zamanda tabiatın o gibi şeylerden nefret etmesi, malı yermesi, afetlerini bilmesi, cömertliği övmesi, zühdü bilmesi, malı Allâh (c.c.) yolunda harcamaya azmetmesi ve bu hususta kendini zorlaması gerektir. Tâ ki bu onda bir huy hâline gelsin.

Üçüncüsü, ancak mal ile elde edilen veya ulaşılan şehvanî şeyleri ve birtakım geçici lezzetleri ölmeden önce tatmayı istemek ve gönlü onlarla meşgul tutmaktır. Tabiatıyla bu istek, uzun emelle beraber olur. Uzun emelin ilâcı ise, ölümü ve gailelerini çokça hatırlamaktır.

(İmâm-ı Birgivî, Tarikât-ı Muhammediyye, s.226-227