İbni Abbâs (r.a.) der ki:
“Kureyş’in ileri gelenleri: Utbe bin Rebia, Şeybe bin Rebia, Ebû Cehîl bin Hişâm, Umeyye bin Halef, Ebû Süfyân bin Harb, Ebû Tâlib’e gelip dediler ki: “Ey Ebû Tâlib, aramızdaki mevkiini biliyorsun, olan şeyleri de görüyorsun. Yeğeninle aramızda olanı da biliyorsun. Onu çağır, ne alıp vereceğimiz varsa hallet. O, bizden elini çeksin. Biz de O’ndan. O, bizim ve dînimizin yakasını bıraksın. Biz de O’nun ve dîninin yakasını bırakalım.”
Ebû Tâlib, Nebîyi Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e adam gönderdi. Efendimiz (s.a.v.) de hemen geldiler. Ebû Tâlib: “Yeğenim, bunlar, kavmimin ileri gelenleridir. Aramızdaki mes’eleyi halletmek için toplu olarak gelmişler.” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz:
“Benim istediğim bir tek söz. O sözü söyleseniz, O’nunla Araplar’a hâkim olursunuz. O sözle, Arap olmayanlar da size boyun eğer.” dediler. Ebû Cehil: “Kabul, isterse on söz olsun.” deyince Nebîyi Ekrem (s.a.v.) Efendimiz:
“Lâilâhe illa’llâh muhammedü’r resûlu’llâh” dersiniz ve Allah’tan başka taptıklarınızı bir kenara itersiniz.” buyurdular. Heyettekiler ellerini çırptılar ve: “Ey Muhammed (s.a.v.) bütün ilâhları bir ilâh hâline mi getirmek istiyorsun? Bu yapmak istediğin şey, çok acâib.” dediler. Sonra birbirlerine: “Allah’a yemîn ederiz ki gerçek şudur: Bu, istediğimiz hiçbir şeyi size vermeyecek. Gidiniz, O’nunla aranızda Allah hükmünü verinceye kadar atalarınızın dînine devam ediniz.” dediler ve sonra dağıldılar.
(M. Yûsuf Kandehlevî (r.h.), Hayâtü’sSahâbe (r.a.) 1. c., 5253. s.)