Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den şöyle bildirirler: Gözlerinin ışığı hanımların efendisi, kerîmesi Fâtıma (r.anha)’ya: “Ey Fâtıma! Kalk! Kurbanının yanına git! Ve kurban kesilirken şu duayı oku: “Şübhesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) içindir. Onun ortağı yoktur. Ben bununla emr olundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.” (En’âm 162-163) Muhakkak ki, kurbanından yere damlayan ilk kan damlası ile ömründe işlemiş olduğun her günâh mağfiret olunur. Muhakkak yarın kıyamet günü, kestiğin bu kurbanın kanını ve etini getirip,  terazinin sevaplar kefesine koyarlar, yetmiş kat fazlasıyla” buyurdu. (Müslim)
Mü’minlerin annesi Aişe-i Sıddîka (r. anhâ)’nın bildirdiği Hadîs-i Şerîf’te: “ Âdemoğlu için, Kurban Bayramı Günü, Allah (c.c.) katında kurban kanı akıtmaktan daha sevgili bir şey yoktur” buyuruldu. (Tirmizi) Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Kurbanlarınızı büyük yapınız, yâhud yağlı yapınız. Muhakkak ki, onlar Sırat üzerinde sizin binekleriniz olacaktır.” (Buhari) Haberde geldi ki; “İnsanın yediği her lokma kurban eti, ona Cennette, iki hörgüçlü deve gibi büyük kuş olur.” (Buhari)
Selef-i Salihin’den birinin âdeti, bir koyunun değerini fakirlere sadaka vermekti. “Madem ki, kurban bana vâcib değil, niçin bir hayvanın canına kıyayım” derdi.. Rü’yâda, kıyameti gördü. İnsanlar bineklerine binmiş, melekler onları Cennete götürüyor, kendisi ise yaya olarak gidiyordu. Sebebini sordu. “Bu binekler, dünyada kesilen kurbanlardır” dediler. “Ben de, kurban değerini sadaka verirdim” dedi. “Sen bilmez misin ki, kıymetini vermekle, kurban kesmek bir değildir. Kurban kesmek lâzımdır” dediler. O büyük yaşadıkça hep kurban kesti. Mademki kurban bu kadar faydalı, bu kadar faziletlidir,  bu ibadeti kaçırmamalıdır. 
(Muhammed Rebhami, Riyâd’ün-Nâsıhîn s. 263)