Yüce Allâh, Habîbi (s.a.v.)’e gösterilmesi gereken saygıyı anlatırken detaya kadar inerek şöyle buyurur: “Ey imân edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider. Allâh’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar ise öyle kimselerdir ki, Allâh onların kalplerini, takvâ için imtihân etmiş, onların takvâya ehil olduklarını anlamıştır. Onlar için mağfiret ve büyük mükâfât vardır. Ey Peygamber! Odalarının arkasından sana bağıranların çokları, düşüncesiz kimselerdir. Onlar, sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi kendileri için elbette daha iyi olurdu. Allâh çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hucûrat s. 2-5) Görüldüğü gibi Yüce Allâh bu âyetlerde de onun huzurunda onun ses tonundan daha yüksek bir sesle konuşulmaması gerektiğini bildirmiş; aksi takdirde yapılan bütün amellerin farkında olunmadan bir anda boşa gideceğini haber vermiştir. Bu âyetlerin inmesinden sonra Ashâb (r.a.e.)’in ikinci âyette sözü edilen imtihândan başarı ile geçmek için bu hususa çok dikkat ettikleri ve bu emirleri hassasiyetle uyguladıkları bir gerçektir. Meselâ tefsîrlerde bu âyetin inmesinden sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (r.a.e.)’in Resûlullâh (s.a.v.)’in huzurunda çok alçak sesle konuştukları belirtilmiş; yaratılıştan yüksek bir ses tonuna sahip olan Sabit b. Kays (r.a.) ise bu âyetin inmesinden sonra “Ben cehennem ehlindenim.” deyip evinden çıkmamış; bunu duyan Resûlullâh (s.a.v.), ses tonunun yaratılıştan yüksek olması sebebi ile kendisinin bu hükmün kapsamına girmediğini belirterek onu teselli etmişlerdir. Yukarıda âyetlerde de Yüce Allâh, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i yüksek sesle çağırmanın yanlış olduğunu beyân etmektedir. Türbe-i Saâdet’lerinde de sesimizi yükseltmekten ve edebe aykırı her türlü davranıştan kaçınmalıyız! (Diyânet İlmî Dergi, Hz. Peygamber (s.a.v.) Özel Sayısı, 2003, s.477)