Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben size öyle bir şey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman dalâlete düşmez, sapmazsınız. O, Allah (c.c.)’nun Kitâbıdır ve Resûlullah’ın sünnetidir” buyurmuştur. (Buhari)
“Peygamberlerden hiçbir Peygamber yoktur ki, ona insanların imân etmek zorunda kaldığı mucizelerin bir benzeri verilmemiş olsun. Bana verilen mucize ise Allah (c.c.)’nun bana vahyettiğidir, Kur’ân’dır. Bunun için, kıyâmet günü Peygamberlerin en çok ümmetlisi ben olacağımı umarım!” buyurmuştur. (Buhari, Müslim)
Diğer peygamberlerin mucizeleri kendilerinin vefatlarıyla sona ermiş, onları o zaman hazır bulunanlardan başkaları da görmemişlerdir. Nebi (s.a.v.)’in mucizesi olan Kur’ân-ı Kerîm ise kıyâmet gününe kadar devam edecektir.
Hz. Ali (k.v.) der ki: “Resûlullah (s.a.v.)’den işittim: ‘Haberiniz olsun ki, birtakım fitneler zuhûr edecektir!’ buyurdu. (Tirmizi)
‘Yâ Resûlallah (s.a.v.)! O fitnelerden çıkış, kurtuluş nedir?’ diye sordum.
‘Kitabullahtır! Çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O hak ile bâtılı ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş şey değildir. Onu zorbalıkla bırakan kimsenin Allah (c.c.) boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu ondan başkasında arayanı dalâlete düşürür. O, Allah (c.c.)’nun en sağlam urganıdır! O, hikmetle dolu Kur’ân’dır! O, en doğru yoldur! O boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının duyamayacağı, çok tekrarlanmasından bıkılmayan, akılları hayrette bırakan meziyetleri bitip tükenmeyen bir kitapdır.
O öyle bir kitaptır ki, cinlerden bir zümre, onu dinledikleri zaman: “Biz, gerçek, hayranlık veren bir Kur’ân dinledik ki, o hakka ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı, biz de ona inandık… demişlerdir.” (Cin S. 2)
(Asım Köksal, İslam Tarihi, Kitab ve Sünnet Bölümü)