Ebû Zer (r.a)’den, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizler Allâhü Teâlâ’nın zâtından sadır olan bir şeyden, yani Kur’an’dan daha üstün bir şeyle Allâhü Teâlâ’ya dönüp yaklaşamazsınız.”(Hâkim, Ebû Dâvûd, Tirmizi)
Birçok rivayetlerden anlaşılmaktadır ki, Allâhü Teâlâ’ya Kur’an-ı Kerim’den daha üstün bir şeyle yaklaşılamaz. İmâm Ahmed (r.aleyh) diyor ki: “Ben rüyamda Allâhü Teâlâ’yı müşahede ettim ve “Huzuruna yaklaşmak için en iyi şey nedir?” diye sorunca, “Ey Ahmed, Benim kelâmım (olan Kur’an’dır)” buyurdu. Ben, “Manasını anlayarak mı yoksa anlamayarak mı?” deyince, buyurdu ki, “Anlayarak okunsun veya anlamayarak, her ikisi de bana yaklaşmaya sebeptir.”
Bu Hadis-i Şerif’in  açıklaması ve Kur’an-ı Kerim’in Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için en iyi vasıta olması hakkında Delhi’li Şeyh Abdulaziz Efendinin yaptığı tefsirden özet olarak şu anlaşılıyor: Allâh (c.c)’ı yaklaştıran yola koyulmak yani “ihsan” derecesi, insanın kendisini devamlı Allâhü Teâlâ’nın huzurunda bilmesine denir. O da üç şekilde elde edilir. Birincisi; murâkabedir. İkincisi; dil ile Allâh (c.c.)’u zikretmektir. Üçüncüsü; Kur’an-ı Kerim’i okumaktır.
“Zikri kalbî’nin iki yolu vardır. Birincisi; İster kalpten olsun, ister dilden Allâh (c.c.)’u zikretmek. İkincisi; Kur’an okumaktır. Öyleyse zikrin özeti Allâhü Teâlâ için kullanılan kelimeleri devamlı tekrarlamaktır. Böyle yapmak zihnin o yüce Zât’a doğru yönelmesine ve iltifatına sebep olur. Bir bakıma o Zât hatırda tutulur.
Enes (r.a)’den, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “İnsanlardan bazıları Allâh (c.c) ehlidirler.” Sahâbe-i Kirâm: “Onlar kimlerdir, Ya Rasûlallah?” diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Kur’an ehli olanlar, Allâhü Teâlâ’nın ehli ve O (c.c)’nün yakınlarıdır.”(Nesei, Ibn-i Mâce, Hâkim)
(Zekeriya Kandehlevi, Fezail-i A’mal)