Hanefî âlimleri, kabirde olsun, başka mekânlarda olsun, ölülere Kur’ân okumanın câiz olduğunu ve okunan Kur’ân-ı Kerim’in sevâbının bağışlanması durumunda, bunun ölüye ulaşacağını söylemişlerdir.
Hanefî fıkıh kitaplarının hemen hemen tamamında, konuya ilişkin şu metin yer almaktadır. “Kişi, namaz, oruç, zekât, hac ve Kur’ân okumak gibi bir ameli yapar da, sevâbını başkasına bağışlarsa bunu hangi niyetle yaparsa yapsın bu yapılan bağış yerine ulaşır ve kendisine bağış yapılan kimse bundan yararlanır. Ölü veya diri olması fark etmez.
Buna delil olarak, Rasulullah (s.a.v.)’in ümmeti adına kurban kesmesini, ölülere Yâsîn okunabileceğini gösteren, ölü adına hac ve sadakanın faydalı olacağını bildiren ve kabirlerde Yâsîn ile İhlâs Sûresinin okunabileceğini gösteren hadisleri almışlardır. Muhaddis ve fakîh Aynî’den, İbn Abidîn’e kadar, hemen hemen bütün Hanefî fakihleri buna dâhildir.
Hanefî mezhebine göre, bir insan akrabasının veya yakın dostunun kabri başında Kur’an okusa güzel olur.
Şafii âlimlerine göre de kabrin sahibi, -arkasından dua okunsun, okunmasın- kabri üzerinde okunan Kur’an sevabından faydalanır. (Yusuf el-Erdebilî, el-Envar, 1/399).
Şu ifadeler de Hanefî âlimlerine aittir: “Ehl-i sünnet ve’l cemâat mezhebi’ne göre, bir insan, namaz, oruç, hac, Kur’an okumak, zikir, gibi işlediği güzel amellerinin sevabını başkasına hediye edebilir. Mütekaddim ve müteahhir ulêmâ da aynı görüştedirler. Hanefî âlimleri, Ehl-i Sünnet’in görüşünün de bu doğrultuda olduğunu yani kişinin namaz, oruç, sadaka, hac, Kur’ân okuma gibi sâlih amelleri yaptıktan sonra, bunların sevâbını ölülere bağışlaması durumunda, bunun ölüye ulaşacağını ve onun istifâde edeceğini söylemişlerdir.
(Fethu’l-kadîr, 6/132; Bahru’r-Râik,7/379; Reddü’l-Muhtâr, 2/263)