Bir mü’min eğer kılavuzunu iyi tayin edemezse hataya düşer. Meselâ şialar abdest alırken ayaklarını yıkamazlar. Sebep olarakta “Başınıza ve ayağınıza meshedin.” (Maide s.6) âyet-i kerimesini gösterirler. Eğer bize sadece Kur’ân yeterse, sadece Kur’ân’a dayanarak hüküm çıkarılmaya çalışılırsa, o zaman ayağımıza meshetmemiz lâzım. Hâlbuki biz Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak için Nebî (s.a.v.)’in yorumuna muhtacız. Önemli olan Nebî (s.a.v.)’in, Allâh (c.c.)’tan gelen o emri ne şekilde telakki edip tatbik ettiği ve bize ne şekilde öğrettiğidir. Yalanda birleşmesi mümkün olmayan onlarca sahâbenin birlikte ve ayrı olarak rivâyet ettikleri abdeste ait bütün hadisler Allâh Resûlü (s.a.v.)’in ayağını yıkadığı yönündedir. Nebî (s.a.v.)’in ayağına mesh verdiğini söyleyen tek bir sahâbe yoktur. Türkiye’de de bazı mülhid ve müfsid kimseler gazete köşelerinde “Ayağın mesh edilmesi farz, yıkanması sünnettir.” şeklinde beyanlarda bulunuyor. Gazete köşesinde yazılan bu yazıdan, mesh farz olduğuna göre daha üstüdür ve onun yapılması lâzımdır ma‘nâsı çıkıyor. Bir şeyin hangisinin farz, hangisinin sünnet olduğunu veya hangisinin daha mühim olduğunu en iyi bilme durumunda olan Nebi (s.a.v.)’dir. Bugün müslümanlar; İslâmı kendi kafalarına göre yorumlayarak müslümanları ifsad eden bu insanların ifsadından korunmak için hakiki önderlerin yolundan gitmek durumundadır.
Resûlullâh (s.a.v.)’in her sözü kabul edilip hükmüne uyulmalı, her meselede Resûlullâh (s.a.v.)’in hakemliğine başvurulmalıdır. Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de: “Allâh ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allâh’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır” (Ahzâb s.36) buyurmuşlardır.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler 1-2, s.57-71)