Kur’ân-ı Kerîm, okunmayacak bir hâle gelince temiz bez içine konup ayak basılmayacak temiz bir mahalle defnedilmelidir. Bu, Kur’ân’a ihânet değil, bir ikrâmdır. Bununla berâber üzerine toprak atılmamalı, tahtadan bir (çatı) tavan yapılmalıdır. Bu gibi mushafları yakmak câiz değildir.
Kur’ân’dan başka diğer dînî kitâblar eskiyince hem gömülebilir, hem de akarsuya bırakılabilir, hem de içindeki mukaddes isimler silindikten sonra yakılabilir. Bunun gibi kitâbların kâğıtlarına bir şey sarmak, dîne ilme karşı hiyânet işrâb edeceğinden (doğuracağından) câiz olmaz.
Yine içlerinde Cenâb-ı Hakk’ın veyâ Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in isimleri yazılı kâğıt parçalarına da bu isimler silinmeksizin bir şey sarılması mekrûhtur.
Ma’bedlere karşı hürmette bulunmak da bir vecîbedir (vâcibtir). Bir câmi-i şerîfe, bir mescide hürmetle girilir. İçinde edeb ve saygı ile oturulur. Lâubâlî hareketlerden, lüzûmsuz sözlerden kaçınılır.
Kur’ân-ı Kerîm’e, dîn ve îmâna, Peygamberler’den herhangi birine, bir Sünnet-i Nebeviyyeye, bir Hadîs-i Şerîf’e, bir İslâm mâ’bedine (hâşâ) sövmek, ihânette bulunmak veyâ bunlardan birini istihfâf etmek (küçümseyip alaya almak, hiçe saymak) küfürdür. (Îmân ve nikâh gider). Derhâl bundan tevbe etmek, Allâh (C.C.)’dan mağfiret dilemek, böylece îmânı ve nikâhı tazelemek îcâb eder.
Bir şahsın sarhoş bir halde böyle bir (çirkin işte) fazîhada bulunması, küfrünü gerektirmez. Böyle bir kimse için gerekli olan günâhından tevbe etmek ve içkiye son vermektir.
(Ömer Nasûhî Bilmen (Rh.A.), Büyük İslâm İlmihâli, S. 432)