Hz. Aişe (r.anhâ)’dan, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her şeyin kendisiyle övündüğü bir üstünlüğü vardır. Ümmetimin övünç ve şerefi ise Kur’an’dır.” (Hilye)

Bu Hadis-i Şerif’te insanlar babaları, dedeleri, sülâleleri ve buna benzer birçok şeylerle kendi şeref ve büyüklüklerini gösterirler. Benim ümmetimin iftihar kaynağı ise Allâh (c.c.)’un yüce Kelâmı olan Kur’an’dır denmek istenmiştir ki, onu okumak, onu ezberlemek, onu okutmak, onunla amel etmek kısaca onun her şeyi kendisiyle övünülmeye layıktır. Niçin olmasın ki, zira sevgilinin kelamıdır. Mevlâ’nın fermanıdır. Dünyanın en büyük şerefi dahi ona denk olamaz. Zaten dünyada bulunan bütün üstünlükler bugün olmasa bile yarın yok olacaklardır. Fakat Kur’an-ı Kerim’in şeref ve üstünlüğü ise devamlıdır, asla yok olmayacaktır.

Kur’an-ı Kerim’in en küçük vasıflarının her biri, kendisiyle övünülmek için yeterlidir. Kaldı ki ondaki bütün vasıflar mükemmeldirler. Örnek olarak Kur’an’ın düzen ve ifade güzelliği, kelimelerin birbirine uygunluğu, sözlerin birbirine bağlantısı, geçmişte ve gelecekte olan hadiseleri bildirmesi, insanların (yanlış) iddialarını çürütmesi…

Bir de dinleyenlerin Kur’an’dan tesir almaları, okuyanın hiç usanmaması da Kur’an’ın özelliklerindendir.  Kur’an-ı Kerim’in bir sayfasını ezberleyiniz, iki yüz kere okuyunuz, dört yüz kere okuyunuz, ömür boyu okumaya devam ediniz (kalbiniz) hiç usanmayacaktır. Eğer (okuma esnasında) bir engel çıkarsa o geçicidir, hemen kaybolur. Ne kadar çok okursanız o kadar tazelik ve lezzet artacaktır.

Bütün bunlardan sonra bir an kendi halimize de bir göz atalım. Kaçımız Kur’an hafızı olmakla iftihar ediyor veya birinin Kur’an hafızı olmasını onun şeref kaynağı olarak görüyoruz? Bize göre şeref ve iftihar yüksek diplomalarda, büyük unvanlarda, dünyalık makam rütbelerde ve öldükten sonra boşa gidecek olan mal ve mülktedir.

(Muhammed Zekeriyya Kandehlevi, Amellerin Faziletleri, s.212-213)