Takva ile nitelenenler için “bir hidâyettir”, bir yol gösterici ve bir açıklamadır. Hidâyetin takva sahiplerine özgü kılınması, bu kimselerinKur’ân nurundan bir şeyler kapabilmelerinden, bundan yararlanmalarındandır. Gerçi bu ifade, mü’min veya kâfir,Kur’ân’a bakan herkesi kapsar. Nitekim bu anlamda Allâh (c.c.), şöyle buyuruyor: “İnsanlara doğru yolu gösteren” (Bakara s. 185), yani herkes için.
Teysîr adlı eserde şöyle denmektedir: “Nitekim hep aynı şeyden yararlananlar için, “Bu, yalnız sana aittir, sadece sen bundan yararlanacaksın” denir, buna rağmen bir başkasının da bundan yararlanamayacağı manası çıkmaz. Dolayısıyla bazı kimselerin hidâyete ermemeleri, bu kitabı hidâyet kaynağı olmaktan çıkaramaz. Meselâ, körün güneşten yararlanmaması, ya da onu görmemesi dolayısıyla güneşin varlığını inkâra kalkışması ile güneş reddedilmez. Ağzının tadını bilmeyenin balı kabul etmemesi, balın bal olduğu gerçeğini değiştirmez. Koku alma duyusu herhangi bir sebeple bozulmuş olan kimsenin misk kokusunu duymaması, onun iyi olmadığından değil, burnunun kokuyu almamasındandır. Önünden berrak ve tatlı bir akarsuyun akıp gitmesine rağmen, susuzluktan ölmek üzere olan kimseye yazıklar olsun! Dolunayın her tarafı gündüz gibi aydınlattığı bir gecede, hâlâ karanlıklar içinde kalan ve aydınlığı göremeyen kimsenin, suçu kendisinde değil dolunayda görmesi ne kötüdür!Kur’ân-ı Kerîm, emredici ve yasaklayıcı hükümleriyle ortada dururken, hâlâ isyâna kalkışan ve fâsıklığına devam eden kimseye her bakımdan yazıklar olsun! Bunun için Rabbimiz (c.c.) şöyle buyuruyor: “Muhakkak o (Kur‘an), kâfirler için bir üzüntüdür.” (Hâkka s. 50)
(İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân Tefsîri, 1.c.,60.s.)