Nebî (s.a.v.)’i aradan çıkarmak isteyen bazı kimseler Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sadece bir nakilci, diğer bir ifâdeyle bir “postacı” olduğu, vazifesinin sadece Kur’ân’ı teblîğden ibaret bulunduğunu; Kur’ân’ın dinle ilgili her şeyi açıkladığını, sünnetin veya başka bir şeyin dinî hükümlere kaynaklık etmesine, Kur’ân’ı açıklamasına gerek kalmadığını savunurlar.
Din kardeşim iyi düşün! Nebî (s.a.v.), Kur’ân-ı Kerîm’de toplu bir şekilde bildirilenleri, ya’nî kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’ân-ı Kerîm kapalı kalırdı. Nebî (s.a.v.)’in vârisleri olan mezheb imâmlarımız hadîs-i şerîflerde üstü kapalı olarak bildirilenleri açıklamasalardı, Nebî (s.a.v.)’in sünneti kapalı kalırdı.
Böylece, her asırda gelen âlimler, Nebî (s.a.v.)’e tâbi olarak, kısa ve üstü kapalı anlatılanları açıklamışlardır. Meselâ Nebî (s.a.v.), abdesti nasıl alacağımızı hadîs-i şerîfleri ile bize bildirmeseydi, nasıl abdest alacağımızı Kur’ân-ı Kerîm’den çıkaramazdık. Namazların kaç rek’at oldukları ve orucun, haccın, zekâtın hükümleri, nisâb mikdârları, şartları ve farzları ve sünnetleri, Kur’ân-ı Kerîm’den çıkarılamazdı.
İmrân bin Husayn (r.a.)’e bir kimse, bizimle yalnız Kur’ân’la konuş (Kur’ân’dan delîl getir) deyince, İmrân (r.a.) ona: “Sen tam ahmaksın. Kur’ân-ı Kerîm’de farzların rek’atlarının sayısı açık olarak var mı? Yâhud bunda sesli okuyun, diğerinde sessiz deniyor mu?” buyurarak onu susturdu.
Hz. Ömer (r.a.)’e yolculukta namazın kasr edilmesi, ya’nî dört rek’atlı farzları iki rek’ât olarak kılmaktan soruldu ve: “Biz, azîz kitabda korku namazını buluyoruz, fakat seferî namazı bulamıyoruz” denildi. Sorana: “Ey kardeşimin oğlu, Allâhü Teâlâ bize Peygamber (s.a.v.)’i gönderdi. Biz bir şey bilmeyiz. Ancak biz, Resûlullâh (s.a.v.)’in yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız. O, seferde dört rekatlı farzları iki kılardı. Onu teşrî’ eden (şer’i hüküm olarak belirleyen) Resûlullâh (s.a.v.)’dir” buyurdu. (Beyhâki)(İmâm Şârânî, Mîzân’ül Kübrâ, Mukaddime Bölümü)