İmâm Beyhakî (r.âleyh), kendi senedi ile Şebib bin Ebî Feddaleti’l Mekkî’den nakletti ki, İmran bin Hüseyin (r.a.), şefaati anlattı. Toplulukdan biri dedi ki: “Ey Ebâ Nüceyd! Muhakkak siz bize hadisler naklediyorsunuz, ama biz onların aslını Kur’ân’da bulamıyoruz.”
İmran (r.a.) sinirlenerek o kişiye dedi ki: “Sen Kur’ân’ı okudun mu?” O kişi “Evet okudum” dedi. İmran (r.a.) dedi ki “Sen sabah namazının iki, öğle, ikindi ve yatsı namazının dört ve akşam namazının üç rekat olduğunu Kur’ân’da buldun mu?” Adam dedi ki; “Hayır, bulamadım.” İmran (r.a.) dedi ki; “Öyleyse bunları kimden aldınız? Biz bunları Resûlullâh (s.a.v.)’den, siz de bizlerden aldınız.
Hem siz Kur’ân’da, her kırk koyundan bir tanesinin zekât olarak verileceğini ve böylece belirli bir sayıda şu kadar deve, belirli miktarda şu kadar dirhem zekâtın verileceğini ve daha nice amellerin haberini buldunuz mu?” Adam, dedi ki: “Hayır bulamadık.” İmran (r.a.): “O halde bunları kimden aldınız? Biz bunları Resûlullâh (s.a.v.)’den, siz de bizlerden aldınız.
Hem siz Kur’ân’da; Kâbe’yi tavâf etmeği ve orada sa’y tavâfının yedi şavt olduğunu ve Makâm-ı İbrahim’in arkasında iki rek’at namaz kılındığını buldunuz mu? Ve siz Kur’ân’da, sürgün ve uzaklaştırma cezâsının olduğuna, şigâr evliliğinin yasaklandığına dair bir haber buldunuz mu? Hele siz Allâhü Teâlâ’nın şu buyruğunu da işitmediniz mi?
“Resûl (s.a.v.) size neyi verdiyse onu alınız ve sizi neden yasakladıysa ondan da kaçınınız.” (Haşr s. 7)
Muhakkak biz bunların haberini Resûlullâh (s.a.v.)’den aldığımız zaman, sizler hayatta değildiniz, bunun için de haberiniz yoktu.”(İmâm-ı Suyutî, Akidede Sünnetin Yeri, s.11-12)