Resûlullah (s.a.v.) Mirac’a çıktıklarında Allah (c.c.) O’na şöyle buyurur:
-Ya habibim! Her sevgili sevgilisinin yanına geldiğinde hediyeler getirir. Sen bana ne getirdin?
Nebî (s.a.v.) Allah Teâlâ’ya cevaben şöyle der:
-Ya Rabbi! Sen’in hazinelerinde olmayan iki şeyi getirdim.
Allah Teâlâ bildiği halde:
-Nedir onlar ya Muhammed?
Resûl-i Zîşan :
-Onların biri ibadetlerin noksanlığı, ikincisi ümmetimin isyanıdır. Hak Teâlâ şöyle buyurur:
-Ya Habibim. Madem ki katıma acizliği itiraf ile geldin, o halde sana ecir ve mükâfatımı kat kat vereceğim. Ümmetinin noksan ve isyanını gufrana çevireceğim.
Sonra Allah Teâlâ, Nebî (s.a.v.)’e şöyle buyurdu:
-Ya Muhammed sağına bak!
Hz. Peygamber (s.a.v.) sağ tarafına baktığında çok dalgalı büyük bir deniz görür Denizin içinde bir ada, adanın içinde bir ağaç ağacın üstünde bir kuş, kuşun gagasında az bir toprak, çamur dânesi görür ve:
-Evet ya İlâhi, der.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
— Ya Muhammed! Bu büyük deniz, benim Rahmet deryamdır. Şu küçük ada dünyadır. Üzerindeki ağaç dünyanın yeşilliği, nimetidir. Ağacın üstündeki kuş, insandır. Kuşun gagasındaki bir damla çamur, insanların ma’siyeti, günahıdır.
Bu bir damla çamur, mümkün müdür ki, benim bu büyük Rahmet denizimi bulandırsın? Eğer rahmet deryası bir dalgalanacak olursa o küçük zerre yok olur gider. Sen Şefîu’l-müznibin yani günahkâr Ümmetin şefaatçısısın. Ben Erhamurrâhimîn’im, merhamet edicilerin en merhametlisi…
(Hz R M. Sâmi (k.s.), Hz. Ebû Bekir Sıddık, sh.: 141-142)