Hakim ve Beyhakî, Enes bin Mâlik (r.a.)’den şöyle rivâyet etmişlerdir: Resûlullâh (s.a.v.)’in bir gün otururken birden güldüğünü gördük. Hattâ mübârek dişleri göründü. Hz. Ömer (r.a.): – Yâ Resûlallâh (s.a.v.) neden güldünüz? dedi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:
– Ümmetimden iki kişi, Hakk Te‘âlâ hazretlerinin huzûruna gelip diz çöktüler. Birisi, yâ Rabbi, benim hakkımı, bu arkadaştan alıver dedi. Hakk Te‘âlâ hazretleri:
– Bunun hasenatından birşey kalmadı, buna neylersin buyurdu. O halde o kişi, benim günâhlarımdan alsın götürsün, dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sözü söyleyince mübârek gözlerinden yaş gelip ağladı. Sonra buyurdu ki, “O gün büyük bir gündür. İnsanlar günâhlarını başkasına yüklemeye çalışırlar.” Sonra yine buyurdu ki, Hakk Te‘âlâ hazretleri o istekliye “Başını kaldır yukarı bak!” diye emir buyurdu. Bakınca:
– Yâ Rabb, incilerle bezenmiş altından ve gümüşten şehirler görüyorum. Bunlar hangi peygamberin, hangi sıddîkın, hangi şehîdindir? dedi. Hakk Te‘âlâ hazretleri:
– Bunlar değerini veren kimseler içindir, buyurdu. O kişi:
– Bunun behasını kim verebilir? dedi. Hakk Celle ve A‘lâ hazretleri: – Sen verebilirsin, buyurdu.
– Ne ile ya Rabbi? dedi. Allâh (c.c.):
– Arkadaşının hatasını afvetmekle, buyurdu. O da:
– Yâ Rabb, afvettim, suçundan vazgeçtim, dedi. O zamân Hakk Te‘âlâ hazretleri buyurdu ki:
– Şimdi arkadaşının eline yapış ve beraberce cennete gidin. Resûlullâh (s.a.v.) böyle buyurduktan sonra, “Takvâ üzerine olan aranızdaki uyuşmazlıkları birbirinize ihsan ve müsaade ile giderin. Allâh (c.c.) muhakkak müslümânların arasını ıslah eder, düzeltir, diye buyurdu.
Kulların hakkına tecâvüzden sakınmak vâcibtir. Şöyle ki Hakk Te’âlâ hazretlerinin fazl ve keremine lâyık olmayıp kendisi ödemeye muhtaç olursa hali çok güç ve acıklı olur.
(İmâm-ı Kastalânî, İlâhî Rahmet (s.a.v.), 1.c., 510.s.)