İyi davranmak ile de olsa, düşmanının zararını önlemek gerekir ki buna müdarâ denir. Muhammed bin Hanefiyye (r.a.) buyurur: İnsanlarla iyi geçinmeyen akıllı değildir.
Hadîs-i şerîfde: «İnsanlara yüzüne gülerek güzel davranmak sadakadır» buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde de: «Farzları edâ ile emrolunduğum gibi, insanlara müdârâ ile de emrolundum» buyuruldu.
Nitekim Allâhu Teâlâ: «Kötülüğü iyilikle savarlar» buyuruyor. Yani kötülük ve eziyeti müdârâ ve selâm ile savuştururlar.
Dövmek, eziyet etmek ve bedduâ etmekle, zâlimin âhiretteki cezası azalmaz. Bunu Şerhü’l-hutab, kendine zulüm edenden, bedduâ ile bile olsa intikam almamalı, hattâ ona duâ etmelidir derken bildirmektedir. Nitekim bir adam Ebû Hüreyre’ye (r.a.): Sen Ebû Hüreyre misin? dedi. Evet buyurdu. Yani boya otu çalan? Bunun üzerine Ebû Hüreyre (r.a.): «Yâ Rabbi, doğru söylüyorsa beni mağfiret eyle, yalan söylüyorsa, onu mağfiret eyle diye duâ etti ve sonra, Resûlullah (s.a.v.) bize, zulüm edenlere karşı, böyle istiğfar etmemizi emir buyurdu» dedi.
İbrahim bin Edhem (r.a.) sahraya çıkmıştı. Karşısına bir asker çıktı ve şehir nerededir? dedi. İbrâhim-i Edhem (r.a.), kabristanı gösterdi. Asker kızıp, başına vurdu ve onu yaraladı. Asker ayrılıp giderken, bir adam ile karşılaştı ve adam ona, başına vurup yaraladığın adam Horasan zahidi İbrahim bin Edhem (r.a.) idi dedi. Asker geri dönüp, özür diledi. İbrahim bin Edhem (r.a.): «Sen beni dövdüğün zaman, senin için Allâhu Teâlâ’dan Cenneti istedim» buyurdu. Neden böyle yaptın? dedi. «Bana vurduğunda suçsuz yere dövüldüğüm için sevap alacağımı bildim. Bunun için, benim senden nasibimin hayır, senin benden nasîbinin şer olmasını istemedim.» buyurdu.
(Muhammed b. EbûBekrr, Şir’at-ül İslâm Tercemesi, s.375-377)