Ebû Evfâ (R.A.)’ın rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te: “Oruçlunun uykusu ibâdet, sükûtu tesbîh ve ameli makbûldür.” buyuruldu. İbn-i Abbâs (R.A.)’nın rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te: “Kıyâmet’te oruçlular için altından sofra kurulur, sofrada balık bulunur, oruçlular ondan yerler, insanlar da onlara bakarlar.” buyuruldu. Ebû Süleymân (R.A.) der ki: “Ebû Alî Asen, dünyada işittiğim en güzel Hadîs-i Şerîf’i rivâyet etti ki şöyledir: “Oruçlulara Kıyâmet’te bir sofra kurulur. Onlar yerlerken insanlar hesâbdadırlar. İnsanlar: “-Yâ Rabb, biz hesâbdayız; onlar ise yemekle ve zevkle meşgûller.” derler. Allâh-ü Teâlâ: “Oruçlular, oruçluyken siz yediniz, onlar geceleri ibâdet ederken, siz uyudunuz.” buyurur.” İbn-i Abbâs (R.A.)’nın rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te: “Oruçlular, kabirlerinden kalktıklarında ağızlarından misk kokusu gelir. Onlar, arşın gölgesinde bulundukları hâlde cennetten onlara sofra getirilir, onlar o sofrada yerler.” buyuruldu. Süfyân bin Uyeyne (R.A.) der ki: “Bana gelen bir rivâyette buyuruluyor ki: “Oruçluya iftâr ettiği şeyden hesâb sorulmaz.” Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivâyet edilen Hadîs-i Şerîf’te: “Her amel sâhibi için cennette bir kapı vardır ki o amel sâhibleri, o amelleri sebebiyle o kapıdan çağrılırlar. O tutanların çağrılacağı kapının adı: Reyyân’dır ki onlar o kapıdan çağrılırlar.” diye buyurulunca Hz. Ebû Bekir Sıddîk (R.A.): “-Yâ Resûlullâh, bir kimse, bu kapıların hepsinden çağrılır mı?” Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz: “-Evet, yâ Ebâ Bekir. Bir kimse, o kapıların hepsinden çağrılır. Ümîd ederim ki sen, o kapıların hepsinden çağrılırsın.” buyurdular. Bir başka Hadîs-i Şerîf’te: “Her şeyin bir kapısı vardır, ibâdetinki de oruçtur.” buyuruldu. Câbir bin Abdullâh (R.A.)’in rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te: “Oruç perdedir, kul onunla cehennemden saklanır.” buyuruldu. Hz. Ömer (R.A.): “Dünyada kendimden sonra bırakacağım bir şeye esef etmem. Ancak sıcaktan oruca gösterilen ve cemâate devâma gitmeğe gösterilen gevşekliğe teessüf ederim.” buyurdular.
(Hz. Gavs-ı A’zam Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (K.S.A.),
Gunyetü’t-Tâlibîn, S. 377-378)