Yüce Allah’ın salih kullarını, takva sahibi ilim adamlarını tanımak, onlarla dostluk kurmak, hayatta olanlarının kendilerini, irtihal etmiş olanların da kabirlerini ziyaret etmek de, Allah (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’i sevmenin alâmetlerindendir. Ehl-i sünnetin selef ve halef uleması bunda ittifak etmişlerdir. Ehl-i sünnete muhalif, başta Vehhabilerin iddiaları tamamen delil ve mesnetten yoksundur. Hatta Vehhabiler Kainatın Efendisi Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in mübarek kabri şeriflerini ziyaret etmeyi de şirk ve irtidat olarak kabul etmektedir.
Bu konuda Kur’ân-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Sabah ve akşam Allah’ın rızasını dileyerek Rablerine duâeden kimselerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının süsünü arzu edip de gözlerini onlardan “o Rablerine duâedenlerden” başkasına çevirme. Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz kimseye itaat etme ki, o, keyfinin ardına düşmüş ve işi de haddini aşmak olmuştur.” (Kehf s. 28)
Bu âyeti kerime ile yüce Allah (c.c.), Resûlü (s.a.v.)’e şöyle emrediyor: “Ey Habibim, temiz nefsini devamlı olarak Allah’ın rızasına nail olmak için, ona duâeden mü’minlerle beraber tut, dünyaya düşkün ve şehvetlerinin peşine düşmüş, Allah’ın zikrinden gafil olanlarla beraber olma.”
Ebû Musa el-Eş’ari (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’den şöyle rivâyet eder: “İyi insanlarla ve kötü kimselerle oturanların misali şöyledir: Güzel koku satan ile körük çeken kimse ile beraber oturmaya benzer. Güzel koku satan ile beraber olan onun güzel kokusundan istifade eder veya alırsın, körük çekenle beraber olduğun zaman da, ya kıvılcım elbiseni yaka veya onun kokusundan rahatsız olursun.”
(Buhâri, Bey’ı kitabında. Kaslalani, 4.c., 39.s. Müslim. Kıtal Birr, Kastalâni, 10.c., 58.s.) (Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet Akaidi, 193-195.s.)