İslam Hukuku, ceza hukuku adına dinin, canın, malın, neslin ve ırzın muhafazasına önem vermiş, bunlar hakkında Allah (c.c.)’nun koymuş olduğu sınırların aşılmaması istenmiş, suça teşvik edici unsurları ortadan kaldırarak suç işlenmesini önlemeye çalışmış fakat yine de suç işlenmişse cezâi müeyyideleri uygulamaya koymuştur.
İşte bu nedenle İslam, insan canına kasden kıyma suçuna karşılık kısas cezâsını Bakara Sûresi 178. ve 179. ayetleriyle tayin etmiştir: “Ey iman edenler! Öldürülen kimselerin hakkını almak için size kısas farz kılındı. Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile kısas olunur. Ama kim, maktûlün velisi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra, diyeti ona güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gerekir. Bu esneklik Rabbiniz tarafından bir kolaylık ve lütuftur. Artık kim bundan sonra karşıdakinin hakkına tecavüz ederse, ona son derece acı bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Böylece korunmayı umabilirsiniz.”
Ebussuûd Efendi, kısasta hayat olmasıyla ilgili olarak dört farklı yorumda bulunmuştur. Birincisinde; kısasın hayat olması, caydırıcı olmasında ve kendisine kısas cezası uygulanacağını bilen insanın katle kolaylıkla cüret edemeyeceği, ikincisinde; cahiliye döneminde bir insana karşılık birçok insanın öldürüldüğünü, buna binâen kabile savaşlarının başladığını, kısasla birlikte birçok insan hayatının kurtarılmış olduğunu, üçüncüsünde; hayattan muradın ahiret olduğunu, dolayısıyla dünyada kendisine kısas yapılan kişinin katlinden dolayı ahirette mesul tutulmayacağını, dördüncü yorumunda ise; “kısas” kelimesini “kasas” şeklinde okuyanların da olduğunu, bu kıraate göre ise ayetin manasının, “katlin hükmü konusunda size nakledilenlerde veya Kur’an’da hayat vardır” manasında anlaşılabileceği yorumlarında bulunmuştur.
(Ebussuud Efendi, İrşad-ı Akl-ı Selim Tefsiri, s. 237)