Kimlere Rabıta Edilmez

Kimlere Rabıta Edilmez. Rabıta ne değildir? Rabıta şirk midir? Rabıta nasıl yapılır? Rabıta yapmanın asıl amacı nedir? Rabıtayı nasıl anlamalıyız? Peygamber Efendimiz (s.a.v) zamanında örnekleri var mıdır? Rabıta ile ilgili bilinmesi gerekenler…

Râbıtaya yetkili olmadan kendine râbıta ettireler büyük zarardadırlar. Bu işin zararı, hem kendisine râbıta ettirene hem de râbıta edenlere erişir.
Kendilerine yersiz olarak râbıta ettirenlerden bir kısmı, bazı hallere aldanıp, büyüklerin bazı tecellilerini kendi halleri sanır, nefsine mal eder, bir kısmı da, tarikat edeplerine ancak yüzeysel olarak bakabildiği için kendisinde olmayan şeyleri var zanneder, yahut “sahte keramet ve oyuna geliş” dedikleri felakete düşer. Bu mesele müride büyük zarar verebilir. Râbıtadan gâye müridin kalbinden gaflet ve karanlığın kovulması iken, kendi kalbinden gaflet ve karanlığı kovamayanlar, nefislerine râbıta ettirmekle onların gaflet ve zulmetlerini nasıl giderebilirler?
Hz. Hâlid (k.s.) ve benzerlerinin vefatında ve âhiret diyarına intikallerinde dünyaya iltifat ve irtibatları kalmaz fikrinde bulunanlar ve herhalde hayattakilere râbıta etmek lâzımdır diye düşünenler, büyük bir hata içindedirler. Zîra böyle bir kanaat, evliyanın ölümünden sonraki tasarruflarını inkâr demektir. Şah-ı Nakşibend (k.s.)’un, Abdülhâlik Gucdüvanî (k.s.) ile arasında beş vasıta varken onun ruhâniyetinden feyz alması, Ebül- Hasan Harkânî (k.s.)’nun da Ebayezid (k.s.)’dan feyz alması, bu ölçünün doğruluğuna işarettir.
Hz. Hâlid-i Nakşıbendî (k.s.)’nun halifelerinden hiçbiri ve kezalik can dostu Şeyh İsmâil ve Şeyh Abdullâh Herevî, ruhları dünyadan ayrılıp ulvi makamlara yükselinceye kadar kendilerine râbıta edilmesine izin vermezler ve bu işi daima yasaklarlardı.
İnsanların ve cinlerin mürşidi Hz. Mevlâna Hâlid (k.s.)’un halifeleri, yüce Nakşîlik yolunun en büyüklerinden oldukları halde edeplere ne kadar uydukları bu hallerinden anlaşılır.
“Tarîkat sadece edeptir” denilmiştir.
Mevlânâ (k.s.), Mesnevî’de, bu inceliğe işaret eder ve marifet yolunun edepte olduğunu edepten yoksun olanların İlâhi lûtufdan mahrum bulunduğunu kaydeder.


(Abdulhakim Arvâsi (r.h.), Râbıta-ı Şerîfe, 25.s.)