Abdullâh b. Ömer’den (r.a.) rivâyete göre Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Kim bir millete benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” buyurmuşlardır. Bu hadîs-i şerîf benzemenin müspet ve menfi kısımlarını içine almaktadır. Çünkü benzemeye çalışmak, başkalarının yaptığı bir işi onlara uyarak yapmak demektir ki hayır ve şerde, günahta, küfür ve îmânda olabilir. O halde bu hadîs-i şerîf: Kâfirlere, fâsıklara, günahkârlara benzemeyi yasakladığı gibi, başta Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e olmak üzere, Sahâbe-i Kirâm’a, takva sahibi sâlih kimselere benzemeyi de teşvik etmektedir. Özellikle Yahudi ve Hıristiyanlar kısacası İslâm’a inanmayan bütün toplumlar da, Müslümânların benzememekle emrolundukları toplumlardır.
Bu hadîs-i şerîf aynı zamanda çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder. Üsluptaki benzeşmenin sonuçta itikadi benzeşmeye götüreceğini anlatır. Mağluplar galipleri taklid etme psikolojisini yaşarlar. İnsan ancak sevdiğini, takdir ettiğini ve büyük gördüğünü taklit eder. Üslubu taklit, itikadi taklide götürür.
Dînimiz İslâmiyet; güneş doğarken, zevalde, tam tepede iken ve batarken, ateşe karşı namaz kılmayı yasaklamıştır. Bunun sebebi de, güneşe ve ateşe tapınan milletlere benzemememizi temin etmektir. Görüldüğü gibi dînimiz ibâdet hususlarında bile gayrimüslimlere benzemeye müsaade etmemektedir. Öte yandan, İslâm’ın şekil ve suretten ziyade mâna ve muhtevaya önem verdiği, şekli de bu mânayı koruduğu sürece gözettiği aşikârdır. Ancak üslup, Müslümânların her devirde kimlik ve izzet sahibi olması, gayrimüslimlere karşı onurlu ve kendinden emin olması, kendi kültür, örf ve geleneklerini yaşatmaları, Müslümân toplumların birlik ve bütünlüğü, dış etkilere karşı direnci açısından fevkalâde önemlidir. Bunun da yolu sakal ve bıyıktan giyim kuşama ve ev düzenine kadar her alanda Müslümânların Sünnet-i Seniyye’ye uymalarından geçer.
(Burhan Dergisi, 3 Aralık 2010)