Süleym Ebi Hüzeyl’den (r.a.) rivayet olundu ki:
Ben, Cerir b. Abdullah’ın (r.a.) kapısının bitişiğinde elbise tamircisiydim. Cerir, evden her çıkışında katıra biner, o zamanlarda alışılanın aksine hizmetçisini yerde yürütmez, eyerin arka bölümüne bindirirdi.
Abdullah b. Selâm (r.a.) sırtında bir yük odun olduğu halde çarşıdan geçiyordu. Ona, “Bunu niçin yaptın? Hâlbuki Allâh (c.c.) seni buna muhtaç etmemiştir” dediler. Abdullah (r.a.) ,“Ben nefsimden kibri uzaklaştırmak istedim. Resûlullâh (s.a.v.)’den “Kalbinde bir hardal tanesi kadar kibir olan kimse cennete girmez” diye duymuştum, dedi.
Hz. Osman (r.a.) geceleri abdest suyunu kendisi hazırlardı. Ona, “Bazı hizmetçilere söylesen bunu yaparlar!” denildi. Bunun üzerine, “Hayır! Onlardan bunu istemem. Çünkü geceler onların istirahat zamanıdır” dedi.
Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: Bir elbise giydim. Elbise çok hoşuma gittiği için ikide bir eteğime bakıyordum. O esnada babam, “Ey Âişe! Bilmez misin Allâh şu anda sana bakmaz” dedi. “Niçin?” diye sordum.
“Sen bilmez misin, kul dünya süsüyle gururlanırsa, Rabb’i ona buğzeder; ta ki o süs kendisinden ayrılıncaya kadar” dedi. Bunun üzerine onu sırtımdan çıkardım ve sadaka verdim. Babam, “Umulur ki, sadaka vermen senin günahına keffaret olur” dedi.
Selmân-ı Fârisî (r.a.), Medayin valisiydi. Şam ehlinden, Teym oğullarından bir kişi Medayin’e geldi. Bir yük incir getirmişti. Selman (r.a.)’in kıyafetlerinden dolayı adam onu hizmetçi sanarak, “Gel, bu yükü taşı!” dedi. Selman (r.a.)’in vali olduğunu bilmiyordu. Selman (r.a.) yükü sırtına aldı.
Halk bu durumu görünce adama, “Bu validir” dediler. Adam,
“Vallahi seni tanımadım” dedi. Selman (r.a.),
“Hayır, hayır! Senin gideceğin noktaya kadar bunu götüreceğim” dedi.
  (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, c.3, s.115.)