“Lâ İlahe İllallâh Muhammedün Resûlullâh.” mübarek sözünün mâ’nâsını beyân edelim: “Allâhü Te‘âlâ’dan başka ilah yoktur. Ve Hz. Muhammed (s.a.v.) O’nun hak peygamberidir.” Şehâdet kelimesinin mâ’nâsı ise, hiç şüphesiz şehâdet eder, yâni kalbim ile tasdîk, dilim ile ikrar ederek derim ki, “Allâhü Te‘âlâ’dan başka ibâdet olunmaya lâyık ve müstehak hiçbir ma’bûd yoktur ve yine şehâdet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a.v.), O’nun kulu ve peygamberidir.” demektir.

Varlığının başlangıcı ve sonu olmaktan münezzehtir (uzaktır). İbâdete lâyık O (c.c.)’dur. Bütün varlıkları yaratan, besleyip büyüten, terbiye eden râb O’dur. Kemâl sıfatları ile sıfatlanmıştır. Ayıplardan, noksanlıklardan ve yok olmaktan münezzehtir. İlmi her şeyi kuşatmıştır. Maddelerin en küçük parçalarını, atomlarını ve bunların şekil ve sayılarını bilir. Varlık ve yokluğun sırlarına vâkıftır.

Bu mâ’nâları taşıyan bu kelime, görünüşte hafîf, terazide ağırdır. Kelime-i şehadette Cenâb-ı Hakk kendi Habîbi (s.a.v.)’in, en sevgili kulunun ismini kendi ismine yakın edip, hiç kimsenin, Muhammedün Resûlullâh demeden, Lâ ilahe illallâh demesinin kabul olunmuyacağını bildirmek istedi.

Allâh (c.c.)’ya îmânın içinde Resûlü (s.a.v.)’e de îmân vardır. Resûlullâh (s.a.v.)’in son peygamber olduğuna inanmak demek, O (s.a.v.)’in bildirdiklerinin tamamını beğenerek kabul etmek demektir. Âyet-i kerîmelerde mealen buyuruldu ki: “Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!” (Haşr s. 7)

“Resûl’e itâat eden, Allâh’a itâat etmiş olur.” (Nisâ s. 80)

“Allâh’ın yolu ile Peygamberlerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.” (Nisâ s. 150)

Muhammedün Resûlullâh demeyen İsevî ve Musevîler, Müslümân olamaz ve cennete giremez. Vehb bin Münebbih Hazretlerine: “La ilahe illallâhın cennetin anahtarı olduğu hadîs-i şerîf ile bildirilmedi mi?” diye sordular. Cevaben, “Evet, cennetin anahtarıdır ama dişsiz anahtar olur mu? Anahtarın dişleri varsa kapı açılır, yoksa kapı açılmaz.” buyurdu.(Buhârî)

(Muhammed Rebhami, Riyâdü’n-Nasihîn, 119.s.)