Bir kişinin Kelime-i Şehâdet getirip, “Eşhedü en lâ ilâhe İllallâh ve eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Resûlüh” demesi, bir tercîhtir. Kişi bir tercîh yaptığı zaman, o tercîhin sebeplerini ve neticelerini düşünerek yapar. Kelime-i Şehâdet’i getiren kişi, nefsini cehennem azâbından muhâfaza etmek, âhirette mutluluğa erenlerden olmak için Cenâb-ı Hakk (c.c.)’nun Habîbi (s.a.v.) vâsıtası ile getirdiklerinin hepsini olduğu gibi kabûl ettiğini ve imkânı nispetinde bunlara uyacağını taahhüt eder. Cenâb-ı Hakk (c.c.),
“Size çekemeyeceğinizi vermeyiz” buyuruyor. Hakk Te‘âlâ hazretleri zaafımızı bildiği için müslüman olarak bizi kolay geçitten geçiriyor. Bu Kelime-i Tayyibe-i Münîre’yi söyleyen kişi, onu ihlâsla, inançla, tercîh ve tasdîk ile söylüyorsa ve bu yol üzere devam edildiği müddetçe “Âkıbet Müttakînindir” müjdesine nâil olur Allâh (c.c.)’nun izniyle ve sonucu hayrolur.
Nebî (s.a.v.) Mi’râc’a çıktığında, cennet ve cehennemi görmeyi murâd etti. Hakk Te‘âlâ Hazretleri, görevliler vâsıtası ile her ikisi için de müsaade buyurdu. Allâh Resûlü (s.a.v.) cenneti gördü ve nimetlerini de bize nakletti, Allâh (c.c.) hepimize affıyla muâmele edip, cenneti ile karşılık verdiği kullarından eylesin. Sıra cehennemi görmeye gelince cehennem hazînelerinin bekçisi Mâlik: “Ya Resûlallâh ben şurdan bir delik açayım, buradan nazar edersiniz içeriye” dedi ve cehennemin duvarlarından parmağını sokup bir delik açtı. O delikten çıkan dumanı durdurmak için orayı eliyle meshetti ve “Ya Resûlallâh, şuradan bir damla ateş yeryüzüne düşmüş olsa bir daha dünyada ekin bitmez.” buyurdu. İşte tercîhini yapıp o Kelime-i Tayyibe’yi söyleyip, Allâh (c.c.)’a vasıl olan ve “Âkıbet Müttakinindir” müjdesine nâil olan hammadun (çok hamdedenler) zümresini,
Allâh (c.c.) cehennem azâbından muhafaza eder ve cennete dahil eder inşaallah.
(Muhterem Ömer Muhammed Öztürk’ün sohbetlerinden derlenmiştir.)