Kaza ve kadere inanmak, imanın esaslarındandır. Ehl-i sünnete göre: Allâh te’âlânın yüce sıfatlarına iman, kaza ve kadere de îmân etmeyi gerektirir. Kur’an-ı kerîmin bazı âyetlerinde ve Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin hadislerinde de kaza ve kadere iman etmeye işaret buyrulmuştur. Kaza ve kaderi inkâr etmek küfürdür.
Kader: Allâh te’âlâ tarafından bütün eşyanın, evrenin ve olayların daha eşya ve evren yaratılmadan önce, durumlarını, asıllarını, şartlarını, nedenlerini, zamanlarını ve yerlerini çerçevelemesi ve bilmesi demektir. Daha başka tarifler de yapılmıştır.
Kaza: Ezelde sınırlandırılan ve bilinen şeylerin takdir uyarınca varlık âlemine gelmesi ve olmasıdır. Bu iki sözcük birbirinin eki ve tamamlayıcısıdır.
Şimdiye kadar yokluktan varlık âlemine gelenler ve bundan sonra var olacak her şey, bütün durum ve özellikleriyle Allâh te’âlânın ezelî ilim, kudret ve iradesiyle yaratıldığına ve yaratılacağına kesinlikle iman etmek gerekir. Mümkünât denilen her şey, varlığı yokluğa tercih eden “Ol” emrine boyun eğmiştir. O halde, nasıl ki yoku var etmek, ilim ve kudreti sonsuz bir yaratıcının fiili ise, bunun gibi, var olanları da yok etmek aynı Mutlak’ın fiilidir. Çünkü var olması mümkün olan her şey, varlığı vacip olan ve yokluğu imkânsız olan Allâh (c.c.)’e bağlıdır. Bunun için Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı kerimde şöyle buyurur: “Allâh’ın şanı, bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona ancak ol demektir. O hemen oluverir.” (Yasin s. 82)
Akılları susturacak bu ayetten maksat, Allâh te’âlânın varlık âlemine getirmesini veya var olan bir şeyin yok edilmesini istediği zaman, ilim ve iradesine uygun bir şekilde ve hiç gecikmeden olmasıdır.
Hidayete ermiş bütün kavimler sağlam akılları ve nakilleri ile şu gerçeği ittifâken haykırmışlardır: Allâh (c.c.)’den başka her şey, yüce Hâlik-ı mutlakın takdir, irade ve yaratmasıyla var olmuştur. Bütün mezhepler ve semavi dinler bu konuda ittifak halindedir.
Ehl-i sünnet, Kur’an ve Sünnetin ışığında şu neticeye varmıştır: Yapılan bütün hareketler, söylenen sözler, insanın istemesine ve tâkatına giren şeyler ve hatta ağaçtaki yaprağın düşmesine varıncaya kadar her şey yüce Allâh’ın takdîrine bağlıdır. O’nun ilmi içerisindedir. Lâkin bütün bunlar insanın istemesi ve yapması ile yapıldığı veya terk edildiği içindir ki, sevaba veya cezaya müstehak olur.
(Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akâidi, 210.s.)