Kılınmamış farz namazların kazâ edilmesi farz, vâcib olan (vitir namazının) kazâ edilmesi vâcib, sünnet namazların kazâsı sünnettir.
Kazâya kalan namazlar birçok olunca, bunların her birini belirleyerek niyet edilmesi gerekmez; çünkü bunda güçlük var­dır. Onun için şöyle niyet edilmesi uygun olur: “ilk veya en son kazâya kalmış sabah veya öğle namazını kılmaya” diye kılınır.
Bir kimse, ne kadar namazı kazâya kaldığını bilmese, kuv­vetli olan görüşüne göre hareket eder. Üzerinde kazâ nama­zı kalmadığına kanaat getirinceye kadar kazâ namazı kılar. Kazâya kalan aynı vaktin namazı, usulü üzere cemaatle de kılınabilir.
Kazâ namazlarının evde kılınması daha iyidir. Çünkü gü­nahları örtüp açıklamamak lazımdır. Böyle bir açıklama Hak­ka karşı saygısızlık sayılır ve başkaları için de kötü bir örnek olabilir.
Kazâ namazlarının belli vakitleri yoktur. Üç kerahet vakit dışında, istenilen her vakitte kazâ namazı kılınabilir.
Kazâ namazları ile uğraşmak, nafile namazları ile uğraş­maktan daha iyi ve daha önemlidir. Fakat farz namazların müekked olsun olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazâya niyet edilmesi daha iyi değildir. Bu sünnetlere niyet edilmesi evlâdır. Hatta kuşluk ve tesbih namazları gibi, haklarında nakil bulunan na­file namazlar da böyledir. Bunlara da böyle nafile olarak niyet etmek evlâdır. Çünkü bu sünnetler, farz namazları tamamlar, bunların yerine getirilmesi mümkün değildir. Kazâ namazları­nın ise, belli vakitleri olmadığı için onların her zaman yerine getirilmesi mümkündür.
Hem bir kısım vakit namazlarını kazâya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını, kendilerini tamamlayan sünnetlerden ayırmak iki kat kusur olmaz mı? Kazâ namazı kılmak için, sünnetlere ayrılan zamandan başka zaman bula­madığını söylemek insaflı bir yaklaşım olmaz.
(Ömer Nasuhi Bilmen, B. İslam İlmihali, s.192)