Kardeşinde gördüğü bir kusuru, özel olarak gizlice söylemeli, onu halkın içinde ayıplamamalı, hiç kimseye onun kusurundan bahsetmemelidir. Denilmiştir ki: “Müminlerin nasihatleri kulaklarında olur; yani nasihati gizlice kulağa yapar.”
Cafer b. Berkân demiştir ki: Meymun b. Mihran bana şöyle söyledi: “Benim sevmediğim, hoş olmayan işlerimi yüzüme karşı söyle. Bir kimse arkadaşının hoş olmayan hâllerini yüzüne karşı söylemedikçe, ona samimi davranmış olmaz.”
Eğer kendisine nasihat edilen kimse hâlinde sadık ve samimi ise, nasihatinden dolayı arkadaşını sever. Eğer onu sevmez ve yaptığı nasihatten hoşlanmaz ise, bu onun hâlinde yalancı olduğunu gösterir. Allâhü Te’âlâ, yalancıların sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur:“Fakat sizler nasihat edenleri sevmiyorsunuz.”(A’raf s.79)
Salihlerden birisi demiştir ki: “İnsanların bana en sevimli olanları, bana kusurlarımı gösterenlerdir.”
Hz. Ömer (r.a) de böyle söyler, arkadaşlarına kendisine kusurlarını söylemelerini emreder ve şöyle derdi: “Arkadaşına kusurlarını söyleyen kimseye Allâh rahmet etsin.”
Bu konuda selefin (önceki büyüklerin) ahlakı şöyle idi: Onlardan birisi, kardeşinde hoşlanmadığı bir hâl görünce, onu gizlice kendisine söylerdi yahut bu kusuru bir yazı ile kendisine bildirirdi. Gerçekten bu davranış, nasihat ile rezil etme arasındaki farkı göstermektedir. Gizilice yapılan uyarılar nasihattir; açıktan yapılan uyarılar ise, karşı tarafı halkın içinde rezil etmektir. Bu durumda niyetin Allâh için olması çok zordur; çünkü onda birisini rezil etmek vardır.
Uyarı ile kınama arasında da fark vardır. Uyarı, gizli bir hâlde olur; kınama ise ancak halk içinde olur. Bunun için Allâhü Te’âlâ, Kıyamet günü müminlerden birisini özel himayesine alıp üzerine perde çekerek uyaracak ve ona dünyadaki hatalarını gizlice söyleyip yaptıklarını hatırlatacaktır.
(Ebû Tâlib El-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, s.338-339)