Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: Bana amcam Enes b. Nadr (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.) ile birlikte Bedir’de bulunamadığını söyledi. Bu ona güç gelmiş. (Dedi ki):
Resûlullâh (s.a.v.)’in bulunduğu ilk harbde bulunamadım. Allâh (c.c.) bana bundan sonra Resûlullâh (s.a.v.)’le birlikte bir harb gösterirse işte ne yapacağımı herkes görür!..
Başkasını söylemekten çekindi. Sonra Resûlullâh (s.a.v.)’le birlikte Uhud gününde bulundu. Karşısına Sa‘d b. Mu‘az (r.a.) çıktı. Enes (r.a.) O’na:
– Yâ Ebâ Amr, nereye? Ah (şu) cennetin kokusu!.. Onu Uhud’un yanında buluyorum! dedi. Sonra küffârla harb etti. Nihâyet öldürüldü ve cesedinde kimi vurmadan, kimi yaralama ve ok izinden seksen küsür yara bulundu. Kızkardeşi (halam) Rubeyyi binti Nadr:
– Kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıyabildim, dedi ve şu Âyet nâzil oldu: “Mü’minlerden öyle adamlar Allâh (c.c.)’ya verdikleri sözde sâdık kalırlar. Onlardan bazısı vefât etti; ba‘zısı da bekliyor. Ama verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (Ahzâb s. 23.â.) Bu âyetin onunla arkadaşı hakkında indiği sanılıyor.
Hz. Sa‘d (r.a.): “Yâ Resûlallâh (s.a.v.)! Ben onun yaptığını anlatmaya kâdir değilim.” demiştir. Hz. Enes (r.a.)’in tanınmaz hâle gelmesi, aldığı seksen küsür yaradan ve müşrikler tarafından ağzı, burnu vesâir uzuvları kesildiğindendir. Resûlullâh (s.a.v.)’e cesurluk, hamiyyet ve riyâ için çarpışan kimsenin hükmü soruldu. Bunların hangisi Allâh yolundadır? (denildi). Resûlullâh (s.a.v.) de:
“Kim yalnız kelimetullâh yüce olsun diye çarpışırsa işte o Allâh (c.c.) yolundadır.” buyurdu. (Sahîh-i Müslim)
(Ahmet Dâvudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi 9.c., 103.s.)