tarafını ezip çiğnemeye devâm ediyorlardı. Dînleri putlara tapmak, âdetleri ise in­sanlara zulmetmekti.
Öte taraftan Hindliler putlara tapmaktan, kendilerini ateşte yakmaktan başka bir şey bilmiyorlardı. Yahudîler tahrîf, teşbîh ve Îsâ aleyhisselâmı tekzîble meşgûl idiler. Hıristiyanlar ise hulûl ve teslisle uğraşıyorlardı.
Vaktâ ki, Hakk Resûl sâdık ve musaddak olan Muham-med Mustafa (s.a.v.) açık seçik delîllerle ve mu‘cizelerle te’yîd edilerek Dîn-i İslâm ile gönderildi ve onun tebliğine memur kılındı, insanları doğru yola çağırdı. Tevhîd konu­sunda aklın kabûl ettiği doğru olan husûsa, ibâdetin sırf Allâh için yapılmasını, putlara ibâdetin, kötü ve bâtıl âdet­lerin kaldırılmasını, cehâletin, sapıklığın yok edilmesini is­tedi. İslâm dînîni teblîğ etti, cehâlet ortadan kalktı. Sapık­lık yok olup gitti. Bâtıl inançlara, kötü âdetlere son verildi. İslâm dînî insanlar arasında yayılmağa başladı diller Al-lâhü Te‘âlânın tevhîdi ile dolup taştı. Akıllar ise Ma‘rifetul-lâh ile parladı. İnsanlar dünyâ sevgisinden Allâh sevgisi­ne döndüler.
(Aliyyül Kârî, Fıkh-ı Ekber Şerhi, 318-319.S.)