İslâm’ın öngördüğü iktisâdî sistem kapitalizm ve komünizmde olduğu gibi bir teori değildir. Bazı dönemlerin bozuk ekonomik sistemlerine tepki olarak da doğmamıştır. İslâmiyet; bir milletin sosyal, iktisadî ve hukukî ihtiyaçları, dünyâdaki ve âhiretteki durumları esas alınarak bildirilmiş olan Allahü Teâlâ’nın ve O (c.c.)’un yüce Peygamberi (s.a.v.)’in emirleri ve teblîğleridir.
Alış-veriş ve malların fiyatlarının oluşması, arz-talep esasına göre yürür. İhtikâr (karaborsacılık) ve fâhiş kâr yasaklanmıştır. Ferdin iktisadî hürriyeti, mülk edinme ve miras hakkı vardır.
“…Tâ ki, o mal, sizden yalnız zenginlerin elinde dolaşan bir servet olmasın.” (Haşr s.7) Bu ayet, servetin belirli ellerde toplanmasını ve âtıl bir halde tutulmasını yasaklamaktadır. Fakat zengin, malını meşru yoldan kazanmışsa onun saygınlığı vardır. İslâm onu yararlı yollara vermeye teşvik ederken yersiz harcamalardan ve israftan da men eder.
Nebi (s.a.v.)’in getirdiği bazı iktisâdî düsturlar şunlardır:
“Yetimin malına yaklaşmayın. Meğer ki yetim büyüme çağına yetişinceye kadar en iyi şekilde yaklaşın. Ölçüyü, terâziyi adâletle tutunuz. Hiç kimseye gücünün yetmeyeceğini yüklemeyiniz.”
“Bir kimse gıdâ maddelerini alıp, pahalı olup da satmak için kırk gün saklarsa hepsini fakirlere dağıtsa, günahını ödeyemez.”
“Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helâl değildir. O kusuru bilip söylememek de kimseye helâl değildir.”
“Ticârete hıyanet karışınca bereket gider.”
Enes bin Mâlik (r.a.) buyurdu ki; Medîne-i Münevvere’de pahalılık oldu. “Yâ Resûlullah (s.a.v.) fiyatlar yükseliyor. Bize kâr haddi koyunuz.” denildi. “Fiyatları koyan Allahü Teâlâ’dır. Rızkı genişleten, daraltan, gönderen O (c.c.)’dur. Ben Allahü Teâlâ’dan bereket isterim” buyurdu. Bu hadîs-i şerîf ile arz ve talep kânununu ortaya koymuşlardır.
(Rehber Ansiklopedisi, 9.c., 380.s.)