Ucb (kendini beğenmişlik), iyi amellerini büyültmek ve buna ait şerefin Allâh (c.c.)’dan başkasıyla meydana geldiğini düşünmektir. Bazen de bu sadece nîmeti büyültmek ve onu asıl verene nispet etmeyi unutmaktır. Ucbun karşıtı, Allâhü Teâlâ’dan olan minneti yâdetmektir. Bu da iyi âmelin ancak Allâh (c.c.)’un tevfikiyle gerçekleştiğini ve kendisine bu şerefi verenin Allâh (c.c.) olduğunu bilmektir. Ucbu davet eden sebepler kendini gösterince, böyle bir düşünce farz olur. Ucbun sebebi, katıksız bir cehâlet, gaflet ve zühuldür. İlâcı ise özet olarak, her şeyin Allâh (c.c.)’un yaratmasıyla ve iradesiyle var olduğunu ve ilim, âmel, mevki, mertebe mal ve benzeri bütün nimetlerin yalnız Allâh (c.c.)’dan geldiğini bilmek ve bu şuur içinde gafletten uyanmaktır.

O halde dünyadan âhirete köprü kurup bu yolda yürüyen kimseye gereken; ilim, âmel ve başka nimetlerden elde ettiğine şükretmek, Allâh (c.c.)’un tevfîkine, inâyetine, yardımına, yaratmasına ve bunları kuluna vermesine karşı arz-ı ubûdiyette bulunmaktır. Fakat ucbun en kuvvetli ilâcı, onun afetlerini bilmektir. Ucb kişiyi kibre sürükler, günâhları ve Allâh (c.c.)’un tevfîk ve temekkün gibi nimetlerini unutturur, Allâh (c.c.)’un düzen ve azabından emîn kalmaya sebep olur.

Beyhakî (rh.a.)’in Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayet ettiği hadîste Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: “Üç şey de helâk edicidir: İtâat olunan cimrilik, uyutan nefsânî arzu ve kişinin kendini beğenmişliği.” Bezzar (rh.a.)’in Enes b. Mâlik (r.a.)’den yaptığı rivayette Peygamber (s.a.v.) buyurmuşlar ki: “Eğer günâh işlememiş olsaydınız, sizin için ondan daha büyük bir fiilden korkardım, kendini beğenmişlikten…”

Ucbun en kötüsü, hatalı görüşünü beğenmek, onunla ferahlanmak ve üzerinde ısrar edip başkasının öğüdünü dinlememek ve onlara câhil nazariyle bakmaktır.

(İmâm-ı Birgivî, Tarikat-ı Muhammediye, s.176)