Cumhuriyet ideolojisi yıllarca gençlik ve kadın üzerinden sürdürülmek istenmiştir. Kadını modern hayata karıştırma, böylece yeni bir kimlik verme macerası Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli sosyal mühendislik projelerindendir. Devletin ikilemi, hem aileyi toplumun temeli olarak görmesi, hem de kadınları modernliğe herhangi bir norm değer üretemeden zorlamasıdır. Gelenekten kaçış esas olarak görülmüş; yenilik, üzerinde düşünülmeden kutsanmıştır.
Cumhuriyetin sosyal mühendislik hedefine son yıllarda epeyce yaklaşılmıştır. Ailenin çözülmesi hızlanmış, kadınlık bağlamından koparılarak ideolojik bir muhtevâya bulanmıştır. Safsataya kadar vardırılan “eşitlik” söylemi, bir arada yaşamak için gerekli olan iş ve rol bölümünü güçleştirmektedir.
Yüksek öğretimin ülke ölçeğinde yaygınlaştırılması, her yıl daha fazla genç kızın baba ocağından yüksek tahsil için ayrılması, yaşadıkları yerdeki sosyal çevrenin normları içinde yetişmiş gençleri, norm değer çerçevesi olmayan veya yeterli kontrol sağlayamayan muhitlerde çetin bir değişime zorluyor. Öğrencilerin başıboş hayat sürdükleri çevreler, her türlü olumsuzluk için zemin oluşturuyor.
Modernizmin sahte oyuncakları kadınlarımız, hızla modernleşiyor. Modernlik kişilik değil, dişilik üzerinden sürdürülüyor. Kadın “özgürleşiyor”. Bunun nelere mal olacağı kimseyi ilgilendirmiyor. Modernizm kadını fıtratından koparıyor. Onu eş ve anne olmaktan çıkmaya zorluyor. Hayatta tutunacağı, varoluşunu anlamlandıracağı gerçek değerler yerine sahte oyuncaklarla oyalıyor…
Geleneğin koruyucu etkisi ortadan kalktı. Modernlik; ahlâkıyla, kültürüyle gelmedi. Çalışma hayatında yer bulmaya çalışan kadınlar çoğu kere tâciz ve baskı altında. Onlara verilen hürriyetler de var elbette: Eş olmama hürriyeti, anne olmama hürriyeti. (Pek çok aile babası erkek işsiz ve sosyal buhrandayken, devlet dairelerinde ve özel sektörde kadınlar giderek daha çok iş buluyor) çocukları şunun bunun elinde güyâ yetişiyor.(D. Mehmet Doğan, Gerçek Hayat Dergisi, 1065. Sayı)